24.08.2022

Lucy: Luc Besson Tipi Süper İnsan

Ozancan DEMİRIŞIK

Scarlett Johansson’ı bir fantastik aksiyon filminde adeta bir süper kahraman misali çeşitli yetenekler edinmiş ve bu yetenekleri cömertçe sergilerken izleme fikri kendi başına cezbedici (aktris her ne kadar Marvel sinematik evreninde Black Widow’u canlandırsa da, o karakterin ayaklarının çok daha yere bastığı aşikâr). Filmin yönetmeni de Nikita’dan Leeloo’ya ‘badass’ kadın karakterleriyle ünlü Luc Besson olunca fikrin cazibesi iyiden iyiye artıyor, fakat akıllara gelen ilk soru da, filmin bir sabun köpüğü olmaktan ileri geçip geçemeyeceği. Geçebiliyor mu? Hayır? Peki geçmesi gerekiyor mu? Bence yine hayır.

‘Suspension of disbelief’ denen terime aşinasınızdır; en kabataslak tabirle, kurgusal bir sanat eserinin ortaya koyduğu dünyaya birtakım önkabullerle teslim olma ve inandırıcılığı çok da dert etmeme anlamına gelir. Çeşitli aksiyon filmlerini ve pek çok çizgi roman uyarlamasını zevkle seyredebilmemizi sağlayan da farkında olarak ya da olmayarak uyguladığımız bu ‘inançsızlığı askıya alma’ işlemidir. Superman başka bir gezegenden gelmiştir; Spiderman radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılıp süper güçler edinmiştir; James Bond dünyayı yüz kırk beş kere kurtarabilir. Bu örneklerdeki gibi popüler kültüre mal olmuş karakterler söz konusu olduğunda, ortaya çıkan eseri kendi kuralları kapsamında ele almamız kolaylaşır. Şu noktada neredeyse hiç kimse çıkıp “radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılmanın sonuçları hiç de öyle olmaz, saçmalamayın” demez; aksine bir Spiderman filmini, Spiderman üzerine bugüne dek üretilmiş çalışmalar üzerinden değerlendiririz.

Lucy’ye dönersek, söz konusu film son yıllarda kariyerinin inişli çıkışlı (ama genelde inişli) gidişatından dolayı ister istemez önyargıyla yaklaşmaya başladığımız Luc Besson’un özgün projesi olunca ve kendisi son derece uçuk bir konuyu bir o kadar uçuk bir üslupla ele alınca, filmin izleyici tarafından ciddiye alınmama riski doğuyor. Fakat bence bu pek de önemli değil, çünkü Lucy’yi ciddiye almak zorunda değiliz! Bu sabunköpüğü bir film, evet. Hiçbirimizde büyük izler bırakmayacak belki, fakat yönetmenin amacının bu olduğundan şüpheliyim. Besson, son derece özenli teknik işçiliğini har vurup harman savurarak, kendi süperinsanını Scarlett Johansson’ın bedeninde var ediyor; sahip olduğu malzemeyi eline güzel bir oyuncak verilmiş hevesli bir çocuk gibi adeta sömürerek ortaya şenlikli bir sinema filmi çıkarıyor. Filmin birtakım dertleri, insan doğasına dair tespitleri tabii ki var, fakat bunlar daha ziyade Besson’un bizzat kafa yorduğu birtakım sorulara kendince bulduğu cevaplar; tüm evren için geçerli kanunlar ortaya koymaya çalışmıyor. Bulduğu cevapların geçerlilik oranı yalnızca bu filmi kapsıyor. İnançsızlığımızı askıya aldığımızda, böyle uçuk bir önermeden yola çıkan bir filmin tam da böyle uçuk bir sonuca varacağını tahmin etmek zor değil.

lucy

Elbette ben de Lucy’den yüzde yüz memnun ayrılmış sayılmam; örneğin beynin kapasitesi hakkında çalışmalar yapan Profesör Norman’ın (Morgan Freeman) filmin atmosferine yeterince entegre olduğunu düşünmüyorum. Daha en başlarda verdiği konferans sahnesi, filmin ana fikrini dikkatsiz izleyicilere açıklamak için yazılmış gibi. Profesör sonradan esas hikâyeye dahil olsa da, buram buram olmamışlık kokan bir karakter söz konusu. Morgan Freeman’ın alışık olduğumuz risksiz oyunculuğu da bu duruma bir katkı sağlamıyor gerçi.

Filmde Besson’dan alıştığımız, bu kez Güney Koreli oyuncu Min-sik Choi tarafından hayat verilen mafya karakteri Mr. Jang de özellikle yaratıcı ya da yenilikçi sayılmaz. Fakat bu tür bir fantastik aksiyon filminin ihtiyaç duyduğu kötü adam portresini karşılamayı ve bir dolu aksiyon sekansını beslemeyi başarıyor. Hollywood’da görmeye alışık olmadığımız Choi’yi bu rolde izlemek de büyük bir zevk.

Uzun sözün kısası, aslına bakılırsa Lucy tam da vaat ettiklerini sunuyor, fakat bu vaatlerden memnun kalıp kalmayacağımız bir izleyici olarak kafamızda oluşturduğumuz kriterlere bağlı. Bu kriterleri doğru ya yanlış olarak ele almaksa hiç mümkün değil; böyle bir esneklik tam da yedinci sanattan bekleyeceğimiz bir özellik çünkü.