19.05.2016

Pera Sohbet: Mehmet Eryılmaz

MehmetEryilmaz

Misafir filminin yönetmeni Mehmet Eryılmaz ile söyleşimiz:

Merhabalar, sizi çok bekletmeden sorularıma başlıyorum.Filmin hikâyesiyle başlayalım isterseniz. Son derece dokunaklı bu hikayenin yazım aşamasını bize anlatır mısınız? Misafir nasıl ortaya çıktı ve sizin bu filmi yapmanıza neden olan motivasyon neydi?

Aslında ilk filmim  “Hazan Mevsimi”nin finali çok konuşulup yazılmıştı, bu kız nereye gitti, kumarcıya mı, sevgilisi Cemal’e mi yoksa annesine eve mi vb. boyutlarda. Zaten evden kovulmuş  ve panayırlara düşmüş tutunamayan bir kızın hikayesi vardı filmde… İlk filmimi bilenler için “Misafir” filmi  bir anlamda bu kızın arka planı, geldiği yer, yaşadıklarıyla devamı sayılabilir. Bilmeyenler için ise bağımsız şekilde  bir yeni nesil,  kaderine isyan eden bir kadının hikayesi diyebiliriz

Filmin belki de en dramatik anlarını oluşturan sahneler rüya sahneleri diyebiliriz. Kendi dünyalarında hapis yatan karakterlerin, bir nevi dışa açılımlarını ve masumiyetlerini sundukları bu rüya sahnelerini filmin atmosferi içinde nereye konumlandırabiliriz?

Aslında hayatta da çoğu kez  “Bir rüyada mıyız acaba?”  çelişkisi vardır hep, bir zen ustasının “Rüyamda bir kelebek olduğumu mu gördüm,  yoksa şu an insan olduğunu düşleyen bir kelebek miyim, bilmiyorum.” önermesiyle bakarsak, rüya ve gerçeği kendi hayatımda da hep iç içe kavramsallaştırıyorum… Film gerçek dediğimiz görünenden beslenirken, gerçeğin arkasındaki gerçek diyebileceğimiz hakikat olgusundan da rüyalar dolayısıyla  besleniyor biraz.

Peki sahneler tasarlanırken belli filmlere göndermeler de bulundunuz mu? Yoksa kafanızdaki şablonun görselliğe dökülmesi ertesinde, tesadüfi bir durum olarak mı imgeler benzeşti? Bunu neden soruyorum. Çünkü örneğin kırmızı yumak ve gelinliğin olduğu rüya sahnesinde Angelopoulos’un Ağlayan Çayır’ı ya da Tornotore’nin Nouvo Cinema Paradiso’nda izleyiciler bu sahneye benzer sahnelerle karşılaşmışlardı. Sizin filminiz bu filmlerden sonra gerçekleştiğinden dolayı gönderme yapabileceğinizi düşündüm.

Aslında iki filmi de bilirim izledim, Angelapoulos ilk zamanlardaki kadar ilgimi çekmiyor, sinema sanatı kendini daha başka boyutlar katarak da geliştirdi ve değiştirmeye de devam ediyor. Bilerek bir gönderme yok ama  belki hafızamda bir yerlerde yer etmiştir… Şunu ekleyeyim ki bilinçli olarak filmde küçük bir sahnede Bela Tarr’a bir gönderme  yani selam çaktım ama çok küçük bir gönderme. Belki fark edilemez bile…

Bir evin etrafında kendi kaderlerinin içine sıkışmış karakterler görüyoruz. Dramlarını derinden hissederken, bir anda müzikhol sahnesi araya giriyor. Bu kadar kederli bir zamanda eğlenceye gidilmesi ana karakteriniz Nur tarafından da yadırganıyor. Müzikhol sahnesinin bu anlamda sizce filmin içerisinde ne gibi bir önemi var?

Yaşam o kadar da umutsuz değil, ben filmimin tagline’ını  “trajediden beslenen umut” diye nitelemiştim. Çok özel bir önemi yok ama, bu kadar sıkıntının içinde tesadüfen gelen çölde bir vaha duygusu yaşansın istedim filmde. Zaten parasız pulsuz bir an ve zor bir zamanda gelen bir hediye gibi, ayrıca abla kardeşi biraz daha yakınlaştırmak da niyetlerim arasındaydı bu sahneyi kurarken

Filmin genelinde pek özgün müziğe rastlayamıyoruz. Kimi yönetmenler özgün müziğin filmin kendi ruhunu temsil ettiğini söylerler. Bu sözden yola çıktığımızda siz farklı müzisyenlerin parçalarını filminizde kullandığınızda, farklı ruhları bir bütünün içinde harmanladığınız söylenebilir mi? Bir de müzik anlamında neden böyle bir tercihte bulunduğunuzu söyleyebilir misiniz?

Müzik sanatını önemli bulduğum oranda sinemada “film müziği” kavramını da aynı ölçüde gereksiz buluyorum. Daha doğrusu hem ticari bir amacı olduğuna inanıyorum  hem de yönetmene yardımcı bir oyuncu gibi yönetmenin anlatım zafiyetine bir katkı gibi algılıyorum yönetmen açısından. Erkan Oğur da Sema Moritz de bence müzisyenden çok sanki  bir ilahi söylüyorlar filmde ve filmlerde canlı kayıtları daha önemli bulduğumu söylemeliyim.

misafir

Filmin içinde kısa kısa küçük hikayelerin anlatıldığına tanıklık ediyoruz. İki kişi meyhanede otururken ya da sessizlik anında insanlar hafızalarını tazelerler. İçlerinden gelen hikayeleri anlatırlar. Belki de onlardan bir parça vardır. Ana hikayeyi bir kenara bırakırsak, bu yan hikayelerin asıl amacının realiteye hizmet ettiğini söyleyebilir miyiz? Tabii bir de olayın olumsuz tarafı var. Bu hikayelerin genel anlamda savruk kalıp ana hikayeye zarar verebileceğinden hiç korkmadınız mı? (Sonuçta siz o sahneyi hayata geçirirken, karakterin farklı bir yönünü öne çıkarmak istiyorsunuzdur, ancak seyirci bu alt metni kaçırdığında o sahne savruk görünecektir.)

Her şeyden önce  seyirciyi  de genel anlamda “kendim gibi” ilgili meraklı hayata kafa yoran bir seyirci gibi algılıyorum. Dizi alışkanlıklarındaki sıradan algılama şablonlarıyla eğitilmiş izleyici beni pek ilgilendirmiyor, yukardan bir bakış gibi gözükse de bu bir yargı değil, tespit benim için. İçinde kendime ait bir çıkar taşımıyor çünkü, hayatın bugün sunduğu şiddet ve tüm olumsuzluklar düzenin besleyicisi ve  yeniden yaratıcı diyebileceğimiz “sokaktaki insan” ın eseri maalesef. O nedenle böyle bir seyirci profili  sizin de dediğiniz gibi ana hikayeyi kaçırabilir, oysaki ben şizoid bir anlatım diyebileceğimiz parçalı ve fakat tümünün de bir anlamda bütüne hizmet eden aynı dna yapısına sahip bir parçalar bütününü model olarak anlatmayı seçiyorum. Bu aynı zamanda klasik anlatım modelini de kabaca “giriş, gelişme, sonuç”  gibi kırmakla beraber, insanın algı dünyasındaki,  algısının alışkanlıktan kurtarılmasına yeni bir katkı  sağlayabilecek bir model gibi de görüyorum. Algılar değişmeden dünya değişmeyecek çünkü ve her söyleşimde üzerinde durduğum gibi; sanatın en önemli işlevlerinden biri de bu bence, “algıyı alışkanlıklardan kurtarmaya biraz katkı.”

Misafir adlı filminizi ticari bir film olarak konumlandıramıyoruz. (Siz belki konumlandırıyorsunuzdur, bunu bilemeyiz tabii ki) Daha çok görsel tercihleri ve sinematik yapısıyla festivallerde gösterilen filmlere daha yakın duruyor. Zaten buna paralel olarak da filminiz bir hayli festivalde kendisine yer buldu. Malum tekelleşmenin katkılarıyla da bu türde filmler biraz dışarıya itilmeye çalışılıyor. Sonuç olarak bu ortamda filminiz vizyona girdiğinde, yeterince seyirciye ulaşabileceğini düşünüyor musunuz? Bu konu hakkındaki fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?

Misafir filmi için gayet doğru söylüyorsunuz ticari amaçlı yapılmış bir film değil.  Aslında tüm sanatlar ticaret amacıyla yapılmaz, şair satış için yazmaz, ressam satış için resim yapmaz ,bir anlamda kendini ifade etme, bir varoluş biçimidir sanatın kendisi,  “o olmasa yaşayamam” gibi bir yerlere tekabül etmese de insan varlığının en yüksek, en soylu eylemi , edimi şimdilik  bu…. Şimdi ise sinemanın endüstri olmasının getirdiği maddi koşullar ister istemez bu üretimin  ticari yanını da eğlence sektöründen farklı olmayan  bir algılamayla gündeme getirmekteler, insanlar eğlensin gülsün vakit geçirsin… Bunun da bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Benim filmimin de bu planetteki kardeşlerim tarafından izlenmesi yorumlanması tartışılmasını elbetteki  isterim, ama bunun için rahmetli Lütfi Akad hocamızın dediği gibi, bu insanlara “şantaj” yapmam. Filmimi izlesinler diye numaralar üretmeye çalışmam, o nedenle de filmlerimdeki her sözün her karenin hesabını verebileceğim bir taammüden  bilinçli bir eylemim vardır. Bu verdiğim hesap veya  cevap. Soranı, merak edeni tatmin etmeyebilir ama benim istemim, bilincim dışında filmde bir şeyler bulunmaz bulunamaz. Film bir anlamda yönetmenin hologramıdır ve  kısacası film benim eserimdir. Malım değil.

misafir2

Filminiz yurt dışı festivalleri gezdi. (Bilmiyorum yurt dışında hâlâ gösterilecek festivaller var mı?) Farklı kültürdeki izleyicilere sunuldu. Yurt dışında filme yönelik ne gibi yorumlar geldi? Türk insanın tepkisi ile yurt dışındakilerinin tepkisini karşılaştırdığınızda farklar var mı? Yoksa her ülkedeki insan filmi aynı bakış açısıyla mı görüyor?

Misafir dünya prömiyerini bildiğiniz gibi Montreal’de açtı sonra sırasıyla Toronto, Hayfa, Nurnberg , Pekin, Fecr ve Türkiye’deki festivallere de katıldı. Hala da bir çok festival daveti var.

 Ağırlıkla kadın merkezli bir film olduğu için, ve alt okumalar kadınların filmi dahA iyi anlamalarına yakın konular olduğu için –aile içi taciz evlilik  vb- kadınlar daha çok sahip çıktılar. Üç yabancı ülkede de erkeklerin sorduğu sorulara aynı muzip edayla seyirci kadınlar dönüp cevap verdiler, bu çok özel bi deneyimdi bizler için. Kadınlar erkek seyircilerin anlamadıklarını bahsettikleri konuları, Allah Allah nasıl anlamasınız bu kadar açıkken diye kendi görüşlerini de katarak cevapladılar.türkiyede de kadın izleyiciler festivallerde dünyadaki tepkilere benzer tepki gösterdiler. Zaten bizler insanın daha temel meselelerini – siyasi ve sosyal meselelerden çok ruhsal diyebileceğim- meseleleri kafaya takmış bir sinema anlayışı ile ilgilendiğimiz için  dünyanın heryerinde benzer tepkiler almamız hedeflerimize ulaştığımızı gösteriyor biraz da ,örneğin İsrail hayfada neredeyse bin kişilik salon iki gösteride de tıklım tıklımdı, seyirciler dışarıda kaldılar, insanlar sokaklarda yolumuzu kesiyorlardı. Türkiye’de  ise maalesef bu seyirci ilgisi nicelik olarak daha azdı. Sadece bizim filme değil, tüm festival filmlerine. Üç kişinin izlediği ulusal festival filmleri gördüm ne yazık ki.

Misafir artık vizyona giriyor. Seyirciler farklı tepkiler vereceklerdir. Peki seyirci neden bu filmi izlemelidir?

Orson Welles’in bir sözü vardır, “Düşünen her insan her işte 2ikisoruyu kendine sormadan bir işe girişmesin” der. Birinci soru “inananlar için tanrı, inanmayanlar için doğa”, “bu hayatı bu evreni  neden yarattı?” İkinci soru ise bu birinci soruya verdiğin cevapla beraber sorabileceğin, “öyleyse ben şimdi ne yapmalıyım?”. Biraz felsefi gibi gözükecekse de bu soruları sormaya çalışan insanların cevaplarına yardımcı olabileceğini, katkı yapabileceğini düşünüyorum filmimizin.

Son olarak yeni projelerinizi öğrenebilir miyiz? Üzerinde çalıştığınız bir proje var mı? Yoksa bir süre dinlenmeyi mi tercih edeceksiniz?

Hazırda birkaç proje var, ama yine merkezinde bir kadının olacağı bir proje gibi gözüküyor şimdilik. Ya nasip diyelim.

Cevaplarınız için çok teşekkürler. Umarım Misafir etkisini gösterir ve izleyicilerin gözünde çok özel bir film olarak yerini alır.

Ben çok teşekkür ederim, bu iç açıcı özel  ve filmimize kafa yormuş sorularınızla, filmimizin varlığından daha detaylı söz etme fırsatı bulmuş olduk.