15.05.2016
Modern Klasikler: Trainspotting
Uyuşturucu kullanımına özendirmek mi uyuşturucunun kötülüğü ve kullanan kişinin hayatını nasıl alt üst ettiği mi… Trainspotting, kendini bu iki farklı pencereden betimleyen kesime de haklı sebepler veren bir film. Hap, eroin, kokain, extacy, esrar, LSD vb. tüm uyuşturucular kötüdür ama kullanıcısının tek eğlence kaynağıdır. Film de bunu aynen bu şekilde sunuyor. Kendini uyuşturanların hayatlarını nasıl mahvettiğinin yanında maddeyi kullandıklarında hayatlarının nasıl renklendiğine de tanık oluruz.
Trainspotting, 1993’te İskoç Yazar Irvine Welsh’in çıkardığı aynı adlı romanından uyarlama 1996 yapımı bir Britanya filmi. Az üyesi olan “kitabından iyi filmler” kategorisinde gösterilen film uyuşturucu gibi hassas bir konuya getirdiği tarafsız bakış açısıyla büyük ses getirdi. Filmi iki bölüme ayırırsak; Trainspotting’in ilk yarısı yüksek tempoda, uyuşturucudan kafa olmuş karakterlerin gözünden aktarılırken bir nevi film de izleyicide kafa yapıyor. İkinci bölümün başlamasıyla birlikte gerçekler karakterlerle birlikte bizimde yüzümüze vuruyor. Orgazm, eğlence gibi kavramlarla bağdaştırılan madde kullanma hali yerini klozete dalma hissine bırakıyor.
“Yaşamı seçin. Bir iş seçin.
Bir kariyer seçin. Bir aile seçin.
Kocaman bir televizyon falan seçin.
Bulaşık makinenizi, arabanızı, CD çalarınızı…
Ve elektrikli konserve açacağınızı seçin.
Düşük kolesterolü, diş sigortanızı, sağlıklı bir hayatı seçin.
Ev kredisi ödeme planınızı seçin.
Başlangıç için bir ev seçin.
Arkadaşlarınızı seçin.
Günlük giysilerinizi ve bavul takımınızı seçin.
Çeşit çeşit oturma grupları arasından taksitle bir tane seçin.
Kanepeye oturup bir taraftan ruh sömüren programları izlerken…
O lanet abur cuburları zıkkımlanmayı seçin.
Ama neden böyle bir şey yapmak isteyeyim ki?
Yaşamayı seçmemeyi seçiyorum.
Başka bir şeyi seçiyorum. Sebep mi?
Sebebi yok.
Neden eroin varken insanın bir sebebe ihtiyacı olsun ki?”
Filmin baş karakteri Renton’ın düzeni eleştiren bir konuşmasıyla açılıyor film. Tüm sorunların çözümünü seks ve uyuşturucuda bulan bir grup insanın yaşamına değinen Trainspotting, Renton’ın filmin başlarında eleştirdiği şeye dönüşmesiyle sonuçlanıyor.
1994 yılında çektiği ilk sinema filmi Shallow Grave’le belli sinyaller veren Danny Boyle, Trainspotting’le adını tüm dünyaya duyurdu. Soundtrack – film uyumu ve özellikle belli mesaj ve simgeler içeren tuvalet sahnesi, rehabilite sonrası sanrılar, aşırı doza girdikten sonraki mezara konma efekti filmin etkisini arttıran yönetmenlik başarıları. Cast seçimi ve oyunculuklar da kusursuza yakın ki zaten film sonrası başrollerdeki dört ana karakter de (McGregor, Bremner, Lee Miller, McKidd) Hollywood’a transfer oldu.
Trainspotting, gelecek tren numaralarını bilmeye yönelik özellikle İskoçya’da yaygın bir tür bahis oyunu. Yazar Welsh bu oyunu uyuşturucu bağımlılığıyla özdeşleştirmiş. İkisi de hiçbir amacı ya da kazancı olmayan takıntılı bir süreç. Yazar Welsh ve yönetmen Boyle, hayatlarını amaçsız bir bahse yatıran kişilerin öyküsünü anlatıyor. Önümüzdeki yıl, yirmi senenin ardından ikinci filmi gelecek olan Trainspotting’in ne oranda başarılı olacağı şüpheli fakat ilk filmin türünün en iyilerinden olduğu tartışmasız bir gerçek.