09.09.2016
Nokta – 39
Finding Dory (2016)
Pixar’ın medar-ı iftiharı Finding Nemo (2003)’yu başarılı kılan en önemli öğelerden biri, Dory ile Marlin’in, Türk Orta Oyunu’ndaki Kavuklu ile Pişekar, hatta filmin animasyon olması hasebiyle de daha çok Hacivat ile Karagöz dinamiğini beyazperdeye yansıtmasıydı.
Finding Dory’de bu ikilinin ayrı düşmesi ve zaten sinir bozucu bir karakter olan Marlin’in Nemo ile birlikteyken gayet sıkıcı olması filmi aşağı çekmiş.
Marlin’in agresif tavrının Dory ile yarattığı kontrastı yakalamak için ise tıpkı ilk filmdeki Marlin’in oğlunu bulmak istemesi gibi sabit bir hedefe odaklanmış (tanka girmek) bir karakter olan Ahtapot Hank kullanılınca Finding Nemo ‘nun sihri ucundan da olsa ortaya çıkmış.
Blood Father (2016)
Mel Gibson’a “kendini oynuyor” eleştirisi getirilebilecek tek film “Mad Max”olsa gerek.
Bir gün bir nazi subayını canlandırırsa bu durum değişebilir elbette.
Son yıllardaki skandallar yüzünden Get The Gringo (2012) gibi eğlenceli bir film bile “Mad Mel” adını yeniden arananlar listesine sokamamıştı.
Blood Father ise Gibson’ı o listeye sokacak film.
“Çok az aksiyon var” eleştirilerine kulak asmamak gerek. Yabancıların deyimiyle “solid” Türklerin deyimiyle “taş gibi” bir drama.
Aksiyon isteyen gitsin Transformers izlesin.
Don’t Breathe (2016)
Gelecek vaadeden bir yönetmenden çok kaliteli bir işçilik.
Ancak filmin son 15-20 dakikası büyük film olmanın büyük hamlelerden geçtiği yanılgısına kurban gitmiş.
Hele ki Dennis Villeneuve’ün Prisoners (2013)’da düştüğü hataya düşüp ateizmin ne olduğunu bilmeden ateizm yermeye çalışması ile kendini, vizyon göremeyeceği için piyasaya doğrudan video olarak çıkan berbat dini propaganda filmlerine göz kırpıyor.
Özetle:
“Bir çuval incir nasıl berbat edilir?” (Temsili).