01.06.2017

O AN: Amores Perros

Umudun Bittiği Yer…

2000 yılında, Alejandro González Iñárritu isimli Meksikalı bir yönetmen Amores Perros adlı bir film çekerek sinema dünyasını tabiri caizse kırıp geçirdi. Yönetmenin ilk uzun metrajı olan bu film birçok açıdan yeni yönetmenlere esin kaynağı olan, defalarca izlenilen, sinema ile ilgili ilgisiz herkesin bildiği bir başyapıttır. Özellikle köpeklerle ilgili değindiği meseleler çok önemlidir. O güne kadar yapılmayan bir şeyi yapan yönetmen kendisinden sonra yönetmenliğe başlayan birçok kişiye bu yönüyle örnek olmuştur. Zira ülkemizde geçen yıl vizyona giren Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü alan Kaan Müjdeci filmi “Sivas” , yine geçen yıl izlediğimiz yabancı yapım White God” ve son olarak bu hafta seyirciyle buluşan bir Emin Alper filmi “Abluka” köpeklere insanoğlu tarafından yapılan zulmü gözler önüne sermesiyle akla hep Amores Perros’u getirirler. Bu filmlerin ve hatırlayamadığım birçok filmin Amores Perros’dan ilham aldığı tartışılmayacak bir gerçektir. İnsanoğlunun hadsizce hayvanlara (köpeklere) yaptıkları işkencenin geriye dönüşünü izlediğimiz yürek kaldırmayacak bir sahneyi zorlanarak da olsa hatırlamaya ve anlatmaya çalışacağım.

Sahne El Chivo’nun eve girmesiyle başlar. Onu kapıda daha evden çıkmadan önce iyileştiğine kanaat getirdiği yeni köpeği karşılar. Kendisini kapılarda karşıladığını görünce sevinçle onu okşamak için eğilen El Chivo ellerinin kan içerisinde kaldığını fark ederek endişelenir. Lakin seyirci olarak bizi yönetmen, El Chivo’dan bir adım öne koyar; biz El Chivo’dan önce eve girmiş onu içeride karşılamışızdır. Zaten yeni köpeğin geçmişini bildiğimiz için de neler olmuş olabileceği konusunda tahmin yürütebilmekteyizdir. Fakat insanlardan umudunu kesmiş sevgisini ve şefkatini kızı dışında sadece köpeklere yöneltmiş biri olan El Chivo’nun aklından bizim tahmin ettiklerimiz asla geçmez. İşte böyle bir bilinmezlik içerisinde içeriye yönelen El Chivo, gördükleri karşısında resmen yıkılır. Bu yaşadıkları El Chivo’nun tüm hayatı boyunca yaşadığı belki de en büyük acılardan biridir; hayatını paylaştığı, gözü gibi baktığı tam dört tane köpeği(evladı) yerde kanlar içerisinde yatıyordur. El Chivo’nun yüzündeki acı tarif edilemeyecek kadar etkileyicidir. İlk şoku atlattıktan sonra yavrularının yanına koşup onları uyandırmaya çalışan El Chivo, iki tanesinin(Flor ve Frijo) kesin öldüğünü anlayınca daha fazla dayanamaz ve belindeki silahı bunları yapan Cofi’nin kafasına çeker. Ama tabii ki tetiği çekemez. Artık kafasında her şeyi çözen El Chivo suçun köpekte olmadığını bilecek kadar çok şey görmüştür bu hayatta. Bir hayvanın doğasını kendi zevkleri ve hırsları için bozan, onları bir oyun aracı gibi kullanan insanları tanımaktadır ne de olsa. Bu nedenle ilk yürek acısıyla çıkan silah yine aynı acıyla tekrar yerine girer. O masum surattan da anlaşılacağı gibi Cofi’nin hiçbir günahı yoktur. Bu köpeklerin katili Cofi’ye hiç de doğasında olmayan bir şeyi öğreten insanlıktır. El Chivo, Cofi’den sadece öfkesini almak ya da yaptığının yanlış olduğunu anlatmak için onu biraz sarsmakla yetinir ve hala nefes almakta olan Gringuita’yı kurtarma umuduyla kucağına alır. Ve sahne burada son bulur. İnsanlıktan umudunu kesmiş kendi türünü hayatını devam ettirebilmek için öldüren El Chivo ile insanlığın elinde bir canavara dönüşerek kendi türünü hayatta kalabilmek adına vahşice katleden Cofi’nin baş başa kalmasıyla son bulur hikâye.