08.08.2016

O AN: Fargo

Fargo

Efsane Oduncunun Evlatları

Gerçek bir hayat hikâyesinden beyazperdeye uyarlanan Fargo, aynı zamanda Oscar tarafından da iki ödülle taçlandırılmış bir film. Coenler’in en unutulmaz film noir yapımına imza attıkları Fargo, türe özgün dokunuşlarda yapar; kasvetli ortamlarda geçen film noir türü, beyazlar içerisinde aydınlık bir ortama konuk olmuştur. İşgüzar Jerry karakterinin içinde bulunduğu sıkıntıdan çıkmak için güya incelikle hazırladığı planı eline yüzüne bulaştırması üzerinden ilerleyen filmde, masumiyeti simgeleyen karlar üzerinde işlenen cinayetler tertemiz şehri kan lekeleri ile kirletir. Hiçbir cinayetin planlanmadığı hatta akla ihtimali bile getirilmediği bir fidye operasyonunun, adeta şehirde biriken olumsuz enerjinin fitilini ateşlemesi akıl alır gibi değildir. Quentin Tarantino’nun her yerden kan fışkıran, seyirciye kan banyosu yaptıran filmlerini hiç mi hiç aratmaz Fargo. Lakin bir sahne vardır ki…

İşte o sahnenin dehşet vericiliğiyle hiçbir sahne boş ölçüşemez. Olayların tamamen çığırından çıktığı, tabiri caizse her şeyin deli saçmasına döndüğü anlar yaşanmaktadır artık. Fidye operasyonu kapsamında Jerry’nin karısını kaçırmakla görevli ikili, sonunda birbirleriyle kavgaya tutuşmuş ve gerçekten içinden geçenleri birbirlerine haykırmışlardır. Lakin bizim psikopat karakterimiz Gaear’ın (Peter Stormare) –filmden tanıyanlar bilirler- böyle şeylere tahammülü pek olmaz. Gaear,  gelecek ile ilgili büyük büyük hayalleri olan Carl’a karşı, şeytanın bile aklına gelmeyecek planını hayata geçirmeye başlar. Bir slasher filminde olacak balta, iş makinesi gibi alet edevatla işini görmeyi tercih eden Geaer, biz seyircileri adeta şoka uğratır. Aslında Gaear’ın, Brainer’n girişindeki elinde baltasıyla boy gösteren efsane oduncu Paul Bunyan’dan etkilenmiş olma ihtimali oldukça yüksek. Zira birkaç gün içerisinde kendisine fiziki olarak da oldukça benzeyen bu heykelin önünden üç kez geçerler. Bir Bunyan edasıyla, Gaear’ın kontrolü ele geçirdiği bu sahne hiç kuşkusuz tek başına bir korku filmi olacak kıvamdadır.  Neyse ki Coenlerin mizahla yoğrulan bakış açısı bu sahnenin etkisini daha kolay atlatmamızı sağlar. Zaten komiser Marge’nin (Frances McDormand) gördükleri karşısında, hamile olmasına rağmen takındığı soğuk tavrı da biz seyircileri kendine getirir. Yine de beyaz ile kırmızının etkileyici birlikteliğinin uzun bir süre aklımızdan çıkmayacağını inkâr edemeyiz. Ama aklımızdan çıkmayacak olan şey çok daha başkadır. İşte o büyük soru için ise filmi tamamen izlemeniz gerekmekte.