16.11.2021

Old Henry: “Yaşsız” Yaşlı Henry

Çoğu zaman yaş dediğimiz mefhumun bizim kontrolümüz altında olmadığını hissederiz. Aynı etrafımızdaki çoğu şeyin bize fikrimizi sormadan değişip onları tanıyamadığımız duygusunu hissettiğimiz gibi. Bu yüzden bu duygulanım bize yabancı değildir. Süre dediğimiz mefhum ise sadece zamanı temsilinden öte; ona hükmetmemize, düzenlememize hatta durdurmamıza yarar. Peki bir insan niye zamana hükmetmek ister? İstemesi yeterli olsa bile zaman denilen olgu buna izin verir mi? Yaş almak ve yaşlanmak zamana hükmetme meselesi ile doğrudan ilgilidir. Yaş almak bilinçli bir zamanın geçmesiyken, yaşlanmak ise farkında olmadan geçirilen zamanın sonucudur.

“Yaş”lanmadan Yaş Almak mı Yaş Almadan “Yaş”lanmak mı?

Farkında alınan yaş kadar kıymetli bir şey yok. Hem aldığımız yaşların muhteviyatı hakkında kaçımız farkındalığı olan bir bakış açısı sahibiyiz ki? Peki yaşlanmak mı yaş almak mı? Hatta soruyu geliştirecek olursam “yaş”lanmadan yaş almak mı yoksa yaş almadan “yaş”lanmak mı? Bu sorulara cevap vermeden önce Marc Auge’in Yaşsız Zaman isimli kitabında dediği şeyle başlamak istiyorum: “Yaşlılık diye bir şeyin olmadığını anlamak için yaşlanmak yeter.”[i] Auge burada ne demek istemiş olabilir? Auge sanki burada yaşlılıktan ne anladığımıza dikkat çekmek istiyor. Bu öyle alelade bir mefhum değil. Onun anlam dünyasına bir bakmak gerekiyor. Yaşlanmanın sadece fiziksel olarak değil zihinsel de olabileceğini, görünen ve görünmeyen yaşlılık olarak da ayrılabileceğinin altını çizmem gerekiyor.

Bu uzun girizgahtan sonra Old Henry filmine bir bakış atacak olursak; yaşlı bir adamın sıradan ve durağan bir çiftlik hayatıyla başlıyoruz. Diyalogların zenginleşmesinden önce bu durağanlık izleyiciyi filmin içine sokmak için zor olsa da sabırlı bir izleyici için öyküsü tatmin edici olacaktır. Film, Billy The Kid’in komplo teorilerinden harmanlanmış bir senaryoyla yazılmış. Billy The Kid’in ölmekten kurtulup izini kaybettirip kendine yeni bir hayat kurmasını ele alarak örülen bu senaryo gerek işleniş şekli gerekse de sunumuyla fazlasıyla tatminkar bir seviyededir. Billy The Kid efsanesini bilmeyenler için de bu tatminkarlık seviyesi zannımca bir tık daha fazladır.

Filmin ele aldığı meselelere gelelim. Film; güven, saygı, dürüstlük, değişim, kimlik sorunsalı, pişmanlık, yeniden doğmak gibi temaları ince ince işlemiş konumdadır. Henry’deki sessizliğin ardındaki perdeyi başarıyla yansıtmanın yanında “fırtına” metaforu üzerinden tanımlanması fazlasıyla isabetli duruyor. Serbest bırakılan fırtınanın kasıp kavurmasını izlerken bu metaforun ne kadar başarılı bir kullanımda olduğunu görüyoruz.

Neden Old Henry?

Filmin ismindeki “Old” sıfatının öyle alelade bir şekilde konulmuş olmadığını düşünüyorum. Hatta baktığımızda anlamının çok fazla olduğu kanısındayım. Yazıya adını verdiğim şekille mukayeseli değerlendirecek olursam bir çelişkiye düştüğüm sanılabilir. Henry yaşlı mı yoksa yaşsız bir adam mı? Bir kere yaşsız ifadesinden ne anladığımız mühimdir. Auge bunu ifade ederken “yaşsız” ifadesinin uzun süre yıllandırılmış armanyaklar[ii] için kullanılıp bunun da geçen zamanın etkisini yok saymak için değil bilakis yaşsız bir armanyakın uzun süre yıllandırılmış birçok armanyağın harmanlanmasından oluştuğunun altını çizer.[iii] Yaşsız bir insan belleğindeki geçmişleri yeniden kurarak harmanlayan kişidir. Filmin adı bence isabetli olmasının yanında aynı zamanda eksiktir de. Bence filmin adı “Yaşsız(hors d’age) Yaşlı Henry” olmalıydı. Henry filmin başında yaşlıyken filmin sonunda yaşsızdır. Bunu bize veren doneler mevcuttur. Oğluna “Dünya değişiyor dünyayı git ve gör.” Demesini farklı zamanları harmanladığını, var olan zamanların çokluğunun farkında olarak yaptığını görüyoruz. Yaşsız derken yaş alınan yahut yaşlanılan yılların hiç geçmediğinin yaşlar üstü bir konumda olduğunu düşünerek ifade ediyorum. Henry’i yaşsızlıktan yaşlıya çeviren şeyin yaşadığı pişmanlık olduğu onun kendi ifadesiyle beraber ortadadır.

Pişmanlık nedir?

Pişmanlık geçmişten günümüze okunurken bazı talihsiz yanlış anlaşılmalara maruz kalmıştır. Pişmanlığa karşı takınılan tutum olumsuz olmakla beraber faydasız, fuzuli bir edim ve türlü yanılsamalardan kaynaklanan zihinsel bir bunalım gözüyle bakılmıştır. Peki pişmanlığın gerçekten olumsuz bir perspektiften değerlendirilmesi ne kadar isabetlidir? Nietzsche de pişmanlığı ele alırken “amor fati” kavramıyla paralel olarak değerlendirir. Türkçeye yazgı sevgisi olarak çevrilen amor fatinin anlamı şudur: İnsanın hiçbir şeyi geçmişte, gelecekte sonsuza dek başka türlü istememesidir. Olmuş olana razı olup ne şimdi ne de gelecekte onunla ilgili bir pişmanlık duymamak. Nietzsche’nin ele aldığı düzleme baktığımız zaman pişmanlık bir tür kendini kandırmadır. Bir başka görüşe göre ise pişmanlık kendi kendini cezalandırma biçimidir.

Nietzsche’nin bütünlükçü hayat anlayışına baktığımızda, pişmanlığa gerek kalmadan hayatın kurtarılabileceğini ifade eder. Geçmiştekileri kurtarmak, tüm böyleydileri, ben böyle istedime çevirmek, kurtuluşun reçetesinin tam olarak bunda yattığını söyler. Bana kalırsa bu her zaman işlemez, insan nihayetinde insandır, hayatında hatalar yapar, bu kaçınılmazdır. Pişmanlığı bu düzlemde ele aldığımızda ruhun bir tür kendini onarması, kaybettiği güçleri kazanmasının tek yoludur. Zihinsel yaşamın içsel yapısını doğru kavramak gerekiyor. Pişmanlık fenomeni de bu düşünce şemasında bir yere oturur. Pişmanlık geçmiş yaşamın yeniden ele alınıp belki de ona yeni bir anlam ve değer vermektir. Bir nevi değiştirilemezi kendi içinde değiştirmektir. Eğer pişman olamıyorsak özgür de sayılmayız. Pişman olabilmemizi sağlayan şey ise şu anda daha iyi ve daha özgür olmamızdır.

Varoluşsal Pişmanlık ile Eylemsel Pişmanlık

İnsan tüm varlığından pişman olabilir mi? Pişmanlık öyle bir şey ki insanın tüm ruhunu kapsayabilir. Ama ortada pişmanlık varsa buna yol açan bir eylem(ler)in olması da muhtemeldir. Varoluşsal pişmanlık ile eylemsel pişmanlık birbirinden ayrı mı ele alınmalıdır? Henry’nin pişmanlığı hangisine örnektir peki? Henry geçmişinden kaçan, mazisini mazide bırakarak kendine yeni bir hayat kuran sıradan bir çiftçi görünümündedir. Geçmişinde, oğluna söylediği şekliyle duymak istemeyeceği ve geri almayı dilediği şeyler yapan Henry eylemlerinden duyduğu pişmanlığı varoluşuna yansıtmıştır. Henry’nin pişmanlığı bu yüzden ikisine de örnektir. Bu iki pişmanlık türünü bu örneklem için birbirinden ayrı ele alamayız.

Bazı pişmanlıklar kişinin yeniden doğuşuna vesile olabilir. Max Scheler, bunu “Pişmanlık ve Yeniden Doğuş” isimli eserinde şu şekilde ifade eder: “Pişmanlık ne kadar yalnızca eylemsel pişmanlık olmayı bırakıp aynı zamanda varoluşsal pişmanlık olmaya da başlarsa hissedilen suçun kökenini o kadar derinden kavrar, suçu insandan söker atar ve özgürlüğü yeniden tesis eder. Belirli bir eylemin neden olduğu utanmadan sıyrılarak ‘içten gelen bir pişmanlığa’ dönüşür ki bu pişmanlık sayesinde insan kalıcı bir yenilenme gücüyle ‘yeni bir yüreğe’ sahip olarak ‘yeni bir insan’ olur. Öyleyse pişmanlık aslında hakiki bir dönüşümsel pişmanlık tarafından koşullanmıştır ve en nihayetinde karakterin sadece değişimi değil dönüşümüne, yani formel ve bireysel kimliği yok etmeyen olumlu bir yeniden doğuşa yol açar. Bu yeniden doğuşta kişinin ahlaki eylemlerinin nihai kaynağı olan manevi çekirdek eski durumun tüm kalıntılarını kül ederek kendini yeniden inşa eder.”[iv]

Pişmanlığın Yıkımı ve Anlamını Yitirmesi

Filmde Henry’nin pişmanlığına sebebiyet veren eski hayatından kesitler vermemek için çabaladığını görüyoruz. Evin etrafının sarılmasıyla beraber Henry için başka seçenek kalmaz. Billy the Kid efsanesini uyandırmak için fazlasıyla çaba gösteren soyguncular çabalarının karşılığını görürler. Tim Blake Nelson’un ustalıkla oynadığı bu sekans -sadece bu sekans da değil tüm film boyunca ustalıkla oynamış- western türünü sevenler için bir şölen niteliğini haizdir. Henry’nin pişmanlığıyla beraber süregelen kurduğu yeni düzen yıkılmıştır. Tekrar eskiden öldürdüğü o günlere geri dönen Henry bunu bu sefer oğlunu korumak için yapmıştır. Son olarak dillendirdiği şekilde kim ya da ne olduğunu bilmeyen bir konuma düşmüştür. Oğluna verdiği “Dünya değişiyor git ve gör.” nasihatin gerçekleşmesiyle de son perde kapanır.

Old Henry, neredeyse tek mekanda ve az oyuncuyla gerçekleşen bir western anlatısı. Bu anlatının akışı kimilerine durağan gelebilir ama durağan olan aslında hayat tarzıdır. Film bu hayat tarzını perdeye aktarırken bu durağanlığı korumak durumunda kalmıştır. Old Henry bu yılın mutlaka şans verilmesi gereken yapımlarından bir tanesi.

[i] Marc Auge, Yaşsız Zaman, Çev: Öncel Naldemirci, YKY yay, 2021, s.8.
[ii] Armanyak ya da Armagnac Fransa’nın güneybatısında yer alan Armagnac bölgesindeki üretilen bir brendi türüdür. Adını üretildiği bölgeden alan bu içecek bazı özel üzümlerden yapılan şarapların damıtılmasıyla oluşur.
[iii] Marc Auge, Yaşsız Zaman, Çev: Öncel Naldemirci, YKY yay, 2021, s.21.
[iv] Max Scheler, Pişmanlık ve Yeniden Doğuş, Çev: Sinan Oruç, Pinhan yay, 2021, s.24.