24.04.2016

Pera Sohbet: Nazan Kesal

Nazan Kesal

Yirmi yıldan fazla bir süredir tiyatro ile uğraşıyorsunuz. Bu mesleğin eğitimini almış bir oyuncusunuz. Eğitimin oyunculuk üzerindeki etkisini nasıl tanımlarsınız ve bu mesleği seçecek gençlere önerileriniz nelerdir?

O kadar olmuş mu? 🙂 Oysa ben  oyunculuğa yeni başlamış gibi hissediyorum kendimi. İlk günkü kadar tutkuluyum, korku dolu ve çok heyecan duyuyorum.

Eğitim, her işin olmazsa olmazı tabii ki… Farkındalık çok önemli. Kendini, toplumunu ve dünyayı tanıyan yorumlayabilen bir oyuncu olmak çok önemli. Tiyatro oyunculuğu için akademik  bir eğitimin şart olduğunu düşünüyorum. Kondisyon, ses, nefes, fonetik, bedenin kullanımı… Tüm unsurların çok iyi çalışır duruma gelmesi gerekiyor. Beden bir oyuncunun enstrümanıdır. Beyinse orkestra şefidir. Usta bir şefin yönettiği orkestra müziğini dinlemek gibidir iyi oyuncuyu seyretmek. Beynini ve bedenini geliştirmesi gerekir. Yeteneği olduğunu varsayarak söylüyorum tüm bunları. İspanyolların “Duende” dedikleri çok önemsediğim bir kavram vardır. “Duende” herkeste olmayan “tanrısal güç” olarak tanımlanır. Çaba değil güçtür, düşünce değil kavgadır. Çok özel, esrarengiz, sihirli bir güçtür. “Duende düşünce, ses ya da hareketle, çukurun başında yaradanla serbestçe çarpışmaktan hoşlanır. Melekle ilham perisi kemanlar eşliğinde, vakitlice sıvışırlar, duende yaralar; bir insanın eserindeki yenilik, yaratıcılık, asla kapanmayan bu yaranın tedavisinden kaynaklanır. Öyleyse yaşasın duende!” Lorca’nın cümleleriyle bağlamak istedim bu sorunuzu. Usul bilmek de, sadece eğitimini almak da “Duende” yoksa  bir işe yaramıyor..

Sinema içinde aynı şeyleri söyleyebilirim. Sinemada oyuncu, yönetmenin kontrolündedir. Sinema yönetmenin sanatı ve oyuncu yönetmen işbirliği filmin yazgısını çok belirler.

Projeleri nasıl seçiyorsunuz? Teklif size geldikten sonra kabul için hangi kriterleri ararsınız? Ve senaryoyu okuduğunuzda sizde bıraktığı duygusu kabul etmenizde büyük bir etken midir?

Senaryoyu ilk okuduğumda bende kalan duygu  karar vermemi sağlar. İşin bütününe bakarım ve rolü o büyük resmin içinde görmeye çalışırım. İyi yazılmış senaryolara ve rollere dayanamıyorum. Ters köşe roller oynamayı seviyorum. Yönetmen de senaryo kadar karar vermemde önemli bir güç.

Ülkemizin en iyi yönetmenleri ile çalıştınız. Bu yönetmenlerden bir projede tekrar bir araya gelmek istediğiniz var mı? Veya daha önce çalışmadığınız ve çalışmayı arzuladığınız bir yönetmen var mı?

Ben bu konuda şanslı bir oyuncuyum sanırım. Tayfun Pirselimoğlu, Atıl İnaç, Ahu Öztürk… Çalışmayı tekrar isteyebileceğim yönetmenler.

Bugüne kadar rol aldığınız filmlerde hep erkek yönetmenlerle çalışmıştınız. Son filminizde ilk kez kadın bir yönetmen ile bir araya geldiniz. Çalışma şekli, düşünce yapısı, kadınsal dokunuşlar gibi yönlerden bakarsak kadın ve erkek yönetmenler arasında nasıl farklar veya benzerlikler görüyorsunuz ?

Kadın yönetmenin konforu hemcinsim olmasından ziyade onun nasıl bir insan olduğuyla da ilgili aslında. Çalışmakta güçlük çekebileceğiniz kadın yönetmenler de vardır mutlaka. Benim şansımdır Ahu. İlk filmini çeken bir yönetmen olması hiç korkutmadı. Uzun süre görüştük, çalıştık ve çok sevdik birbirimizi. Tanışıp sete çıkmadık, bu yüzden de aramızdaki dostluk film için değil, yaşam dostluğudur benim için. Ahu şahane bir kadın ve öyle de bir yönetmen. Hümanist, barışçıl.. İktidar kurmakla ilgili bir derdi yok.

Toz Bezi

İstanbul Film Festivali’nden Altın Lale ile dönen ve yeni vizyona giren son filminiz Toz Bezi ile yolculuğunuz nasıl başladı? Süreci okuyucularımıza anlatabilir misiniz?

Süreç sosyal medyada filmin sinopsisinin yapımcımız Çiğdem Mater tarafından paylaşılmasıyla başladı. Çok beğendim hikâyeyi ve hemen mesaj attım. Onlar bana ulaşmayı düşünürlerken benim mesajımın hızla onlara ulaşması ilginç oldu. “Ben bu filme talibim” dedim. Ben önce davrandım, harekete geçtim ve bu müthiş kadınlarla tanıştım. Bir yılı aşkın bir süre annesiyle aksan çalıştım. Sohbet ettim. Ekiple provalar yaptık. Masa başı okumaları… Ve yirmi dört günde bitti çekimler. Aynı dönemde “Bugünün Saraylısı” dizisinde farklı sınıftan bir kadını oynuyordum. Dizi çok yoğun, film beni bekler ve birbirine zıt iki kadın. Üç gün hiç uyumadığımı biliyorum. İki iş de aksamasın diye çok çaba gösterdim. Toz Bezi tüm yorgunluğuma ve uykusuzluğuma değdi doğrusu.

Toz Bezi temizlik işçisi kadınların hayatına odaklanıyor. Film öncesi gözlemleriniz nelerdi ve film sonrasında farklılaştı mı düşünceleriniz?

Daha önce de onlara karşı empatim çok yüksekti. Sırtımda onlara dair çok öykü taşıdım yıllarca ve bir sürü gözlem tabii ki. On yıldır evimde oğlum sebebiyle de desteklerini aldım. Toz Bezi’ne bu kadar inanmamın nedenlerinden biri de onlara olan gönül borcumu ödemekti. Dileğim daha örgütlü çalışmaları, sendikalı üye sayılarının artması. Haklarının kişisel olmaktan çıkması için çok geç kalınmış.

Nesrin ve Hatun arasında bir rekabet var gibi görünüyor filmde. Bu çatışmanın nedeni toplumsal mıdır yoksa kişisel midir sizce? Yorumlarınız filmin önemli bir noktasını daha iyi anlamamızı sağlayacak.

Rekabet değil  aslında, yaşama tutunma varolma çabalarının yarattığı çatışma diyelim. Sınıfsal bir kardeşliğin içinde  Hatun’un başka bir sınıfa mensup olma hayalleri ile birlikte bir kadın olma ya da olamama halleri. Birbirlerini bu kadar yaralamalarıysa tamamen sınıfsal. Yoksulluk, çaresizlik insanın hayatın içinde sınandığı en kritik durumlardır. Yoksulluğu yaşayanla birlikte etrafındakiler de o çaresizlik sınavından geçer. Hatun geçemedi ama o vicdanla yaşayamayacağı için Asmin’le yaşamaya karar verdi.

Toz Bezi (2)

Toz Bezi gerek kamera önü, gerek konusu, gerekse kamera arkası düşünüldüğünde bir kadın dayanışması filmidir diyebilir miyiz? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Gönül rahatlığıyla bu cümleyi kurabiliriz.

Oyuncu olarak birçok başarıya imza attınız. Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir? Örneğin ülke dışı projeleriniz var mı veya yerli sinema içinde yeni projeleriniz neler?

Yarın başımıza ne geleceğini kestiremediğimiz bir ülkede yaşıyoruz. Ölebiliriz yani. Olağan bir durum bu ülkede ölmek. Yaşadığımıza şükrederek uyanıyor olmak ne garip. Tiyatro yapmak istiyorum bir süre. Projelerde oyun oynamak var çokça. İyi senaryonun peşindeyim.

Başta sormamız gerekeni sona bıraktık bilhassa; seyircinin size karşı olan pozitif hissiyatı çok güçlü. Bu sadece iyi oyunculuk nedeniyle olan bir durum değil. Kişiliğinizin çok büyük etkisi var. Hayatınızın sizi şekillendiren bir anını paylaşmanızı rica edebilir miyiz?

Seyirci tarafını bilmiyorum aslında. Ben sadece işimi çok iyi ve namusluca yapma gayreti içindeyim. Çok tuzak var seyirci için. Galiba yaptığım işlerde kendimle birlikte seyirciyi de o tuzaklara düşürmemek için gayret ediyorum. Gerçeğin peşindeyim. Seyircinin bana dair peşine düştüğü duygu budur belki. Gerçeği ve sahici olanı arıyorum işimde ve de hayatımda.

Bir gün market alışverişine gidiyordum. Yolumun üzerinde de hep aynı yere oturan üç çocuklu çingene bir kadın oturur. Selamlaşmadan önünden geçmem. O gün aramızda şöyle bir diyalog geçti:

-Abla nereye gidiyorsun?

-Markete

-Abla evde çayım da bitti şekerim de. Bana da bir kilo çay, bir kilo şeker alsana.

-Alırım tabiî. Başka var mı?

-Yok abla.

Dönüşte siparişini bıraktım kucağına. Dualarla yolcu etti beni.

“İstersek bu yeryüzü sofrasına hepimiz sığarız..”

Teşekkürler ve sevgiler…

Yanıtlarınız için biz de çok teşekkür ederiz, heyecanla yeni projelerinizi bekliyoruz. Sevgiler…