31.05.2017
O AN: Rear Window
Komşu Komşu Huuu!
Alfred Hitchcock ve sinema tartışmasız bir araya gelebilecek en süper ikililerden biridir. Hitchcock deyince akla gelecek ilk film de Rear Window değil midir? Polisiye bir filmi, özel olarak inşa ettirdiği mükemmel mekân ve kullandığı yaratıcı metaforlar eşliğinde bize sunan Hitchcock bu filmi ile röntgenciliğe de farklı bir bakış açısı getirir.
Jeffries (James Stewart) haber peşinde koşarken bacağını kırmış bir gazetecidir. Alçı bacağından çıkana kadar eve mahkum olur. Ne var ki mesleğinden ötürü başkalarının hayatını araştırmaya, gözetlemeye meraklı karakterimiz penceresinin görüş alanına giren hayatları röntgenlemeye başlar. Bu süreçte çevresindekileri de gittikçe ciddileşen oyuna katar. Jeffries’in penceresinin kamera arkası, karşı dairelerin ise sinema perdesini temsil ettiği bu filmin özellikle son anları nefes kesicidir. Lisa’nın (Grace Kelly) karşı komşunun evine izinsiz girişi ile başlayan anlar artık heyecanın doruk noktasına tırmandığı dakikalardır.
Lisa kendinden beklenilenleri aşar ve karşı eve girerek, Jeffries’in kullanamadığı ayakları olur. Bugüne kadar Lisa’yı çok da umursamayan Jeffries, onu karşıda görünce tıpkı komşularına olan alakası kadar hatta çok daha fazlasını kadına karşı hisseder. Zira perdede gördüğümüz kişilere genelde hayran oluruz, Jeffries de ilk kez Lisa’yı karşıda yani perdede görür. Lisa perdedeyken değme film karakterlerine taş çıkaracak hünerler sergiler üstelik. Adeta bir aksiyon filmi izlercesine hayranlık ve heyecan ile Lisa’yı izler Jeffries. Lisa da başardıklarından o kadar mutludur ki takdir edilmek isteyen bir öğrenci gibi maharetini bir an önce yönetmenine ay yani Jeffries’a göstermeye çalışır. Evet, Jeffries’i kameramanlığı da kendisi yapan bir yönetmen olarak düşünmek gerekiyor. Ama iş bu ki Lisa’nın bu sabırsız davranışı Thorwald’ın dikkatinden kaçmaz ve bunun ardından filmin en can alıcı anları Jeffries’in evinde yaşanır. Thorwald hiç de iyi olmayan düşüncelerle Jeffries’in evine yönelir. Bu nedenle Jeffries, kendini savunmak için kullanabileceği bir şeyler aranır ve tam da mesleğine uygun bir araç bulur. Bir habercinin en önemli yardımcısı olan fotoğraf makinesini eline geçirince güvende hisseder kendini. Jeffries makinesini oldukça mantıklı kullanır; tıpkı bir silah gibi Thorwald’a doğrultarak tetiğe yani deklanşöre basar. Her çekimde patlayan flaş, bir kurşun kadar etkili olmasa da Thorwald’ı oyalamaya yeter. Lakin flaş her patladığında ortamın kırmızı bir renge bürünmesi tıpkı bir boğa gibi Thorwald’ı daha da kızdırır. Ne var ki şarjörü birden doldurmak mümkün olmadığı için her defasında ampul değiştirmek, Thorwald’ın sonunda hedefe yaklaşmasına neden olur. Thorwald, Jeffries’ı biraz mücadeleden sonra aşağıya düşürerek, diğer ayağının da kırılmasına neden olur. Ama Jeff için bu hiç de dert değildir. İhtiyacı olan ayakları değil; görsel zekası, dürbünü, fotoğraf makinesi ve yardımcı melekleridir. İki ayağı alçıda huzurlu uykusuna dalmışken görürüz zaten Jeffries’i. Kim bilir rüyasında yine ne maceraların peşinden koşar.
Hollywood’un genel geçer kuralları ile resmen alay eden, tamamen kendi kurallarını yaratan, gerilimin türünün büyük ustası Hitchcock’ un başyapıtlarından bence en önemlisi Rear Window.