01.03.2018

Red Sparrow: Bedenim Silahım, Sözlerim Kalkanım Olsun

Lawrence Rus Ajan Rolünde…

Hollywood’un en gözde oyuncularından Jennifer Lawrence Mother! İle seyircileri ikiye bölmüşken yeni filmiyle de pek kitleleri tatmin edememiş gözüküyor. Yine de ana akım sinema açısından heyecan yaratan bu proje, yönetmen Francis Lawrence devralmadan önce Aronofsky ve Fincher’ın da gündemine gelen ve talep gören bir iş olarak izleyiciyi heyecanlandırmıştı. Peki film beklentileri karşılayabildi mi?

Filmin temel sorununu en baştan irdelemek belki de bu filmin problemini anlamak için yararlı olacaktır. Filmin temel problemi oyunculuk bakımından cüretkar ve yer yer rolünün hakkını verse de maalesef Jennifer Lawrence… Peki rolünde fena olmayan bir oyuncu nasıl olur da filmini sabote edebilir? Çok basit: Filmin genel yapısını başından beri Jennifer Lawrence’in etrafında şekillendirdiklerinden dolayı, senaryonun inandırıcılık payının zedelenmesine yol açılmış.

Jennifer Lawrence cesur bir şekilde vücudu sergilemeyi tercih ederken, aslında filmdeki kritik anlardaki sert sahnelerin önünü kapamış bulunmuş. Senaristler yükü bu çıplaklığın üzerine atmışlar. Filmin patlama noktasını bu yöne odaklayınca da normal bir Rus ajanının vereceği tepkiler ortaya koyulamayarak senaryoda delikler oluşmasına imkan sağlanmış.

Popüler bir televizyon dizisi olmasa The Americans ile senaryonun benzerlikler gösterdiğini var sayarsak; The Americans’ın gerçeklik namına daha cesur olduğunu göreceksiniz. Üstelik bu cesur tercihlerini çıplak bir beden üzerine yıkmayarak yapıyor. Başka bir dizi olan Homeland de gerilim dozajı bakımından bu filmden bir miktar üst seviye meziyetlere sahip diyebiliriz.

Yanlış Şekillendirilen Bir Proje

Gerilim, ajan filmlerinin olmazsa olmazı gibidir. Filmin yönetmeni Francis Lawrence bu konuda pek zorlanan bir yönetmen olmamasına rağmen filmdeki bir mutfak sahnesi dışında gerilim dozajını bir an bile hareket ettirmeyen tercihleriyle, filmin akıcı olmasına rağmen gerilim açısından fakir bir ajan filmi olmasına yol açmış. Filmin türüne dahi sadık olamaması da beklentilerin düşmesine neden oluyor.

Jennifer Lawrence’ın fiziksel olarak Rus vücuduna sahip olmaması, bale sahnelerinde gülünç durmasına vesile olmuş. Hatta uzun, ince fizikli Ruslara pek benzemediğinden inandırıcılık anlamında bir de buradan darbe yediğini söyleyebiliriz. Yüz olarak bir yere kadar yapımcıların doğru bir tercih yaptığı söylenebilir ama beden söz konusu olduğunda yanlış sularda yüzüldüğü apaçık ortada denilebilir.

Filmin bir diğer gediği ise filmdeki dil kullanımı… Yani Rus ajanlarının dahi kendi aralarında Rusça konuşmadığı bir filme seyircinin olumlu bakmasını nasıl hoş görebiliriz ki? Belki Türk seyircisi film video piyasasına düştükten sonra Türkçe dublajlı izleyerek bu defoyu görmeyecek; ancak neredeyse aksanlı İngilizce konuşan karakterlerin varlığı dahi filmi izlerken göz devirmemize yol açıyor.

Akıcı Kurgusu Filmin En Büyük Kozu

Red Sparrow ‘un teknik anlamda sorunlarının pek olmadığını söyleyebilirim. Akıcı kurgusu ve görsel anlamda estetik duran kimi sahneleri de filmin sıkılmadan izlenmesini sağlıyor. Filmde mantık aramadığınız takdirde filmi sevmeniz de olasıdır. Tabii bu ihtimalin olması sonrasında ajan filmlerinden aksiyon sahnesi bekleyen bir takım seyircilerin de varlığını hatırlamamız gerekecektir. Madem mantıkta açıklar var, o halde bana en azından iyi aksiyon sahneleri sunmalı bu film dediklerinde ise bir başka hayal kırıklığı ortaya çıkacaktır.

Film eski tip ajan filmlerine öykündüğünden dolayı sabırlı bir şekilde hikayenin yavaş yavaş ilerlemesi esasına dayanan bir seyir izliyor. Filmin ajanlık kısımları daha çok öne çıkartılmış. Bu yüzden de çok az aksiyon sahnesi tasarlanmış.  Böylece beklentilerin aksine bir yoldan gidilerek filmin aslında planlanırken vasatın ötesine geçemeyeceğini ortadaymış.

Jennifer Lawrence etrafında şekillenen proje, ne yazık ki oyuncunun cüretkar sahneleri dışında altı doldurulamayan bir iş olarak vizyondaki yerini alıyor. Joel Edgerton ile uyumsuz kimyası, filmin dinamiklerini etkileyen dil eşleşmelerinin inandırıcılık boyutlarından çıkması gibi yan sorunların da etkisiyle batmaya başlayan bir teknede, en kısa sürede karaya ulaşmaya çalışıyorsunuz. Suların altında kalmayan kısım tatmin noktanız oluyor. Filmdeki bu sorunlardan ne kaldıysa o da filmden keyif seviyenizi belirleyecektir.