02.12.2015

Röportaj: Wong Kar Wai Üzerine Kısa Bir Film

1499551_1591965514350900_5288303910559899010_n

Katıldığı tüm festivallerde yoğun ilgiyle karşılanan ve ödüllerle dönen “Wong Kar Wai Üzerine Kısa Bir Film”in yönetmenleri Serdar Önal ve Ömer Çapoğlu’na merak ettiklerimizi sorduk…

 

İkiniz ne zamandır tanışıyorsunuz ve filmin ortaya çıkış hikayesi nedir? Film, size sinemayı sevdirdiği için Wong Kar Wai’ye bir saygı duruşu mu?

S.Ö. :  Biz Ömerle Trabzon’dan lise arkadaşıyız. Birlikte film yapma hikayemiz de çok ilginç Liseden sonra Ömer İstanbul’u ben Ankara’yı kazanınca araya bir kopukluk girdi ve facebook çıkana kadar birbirimizi hiç görmedik, sadece ortak arkadaşlarla selam gönderme vardı. Dokuz sene sonra birbirimizi bulduğumuzda ikimizin de sinema adına aynı hayalleri olduğunu öğrendik ve birlikte bir kısa film çekmeye karar verdik. O sıralar birbirimize sevdiğimiz yönetmenleri anlatıyorduk ve Wong Kar Wai de bunlardan biriydi. Aşk Zamanı’nı ve 2046’yı biliyorduk ama “Chungking Express” ve “Happy Together”ı izledikten sonra hayranlığımız en üst seviyeye ulaştı. Film kesinlikle Wong Kar Wai’ye karşı bir saygı duruşu her ne kadar filmimizi Wong Kar Wai filmlerinin kopyası olacağı ümidiyle izleyenlerde aynı bir etki bırakmasa da.

Ö.Ç.: Serdar o sıralar Trabzon’da öğretmenlik yapıyordu. Ben de kendisini İstanbul’a gelmesi için, beraber sinema yapmak için ikna etmeye çalışıyordum. Sinemada yüksek lisans yapmaya başladığımı söyleyince Serdar’da yüksek lisansa başvurdu ve kabul edilince tayini çıktı. Sinema için İstanbul’da buluşmak planımızın ilk adımıydı.

Bize sinemayı sevdiren bir çok yönetmen vardır ama Wong Kar Wai gibi hüzünlendiren başka bir yönetmen yoktur. Hele ki Wong Kar Wai ile tanışmanız o an ki ruh halinizle örtüşüyorsa hüzün de gülümseme de bir başka havaya bürünür. Arabeskleşir. Wong Kar Wai de bence Çin arabeski yapmıştır. Biz de kahramanımızı arabesk bir yolculuğa çıkarmak istedik ve böyle bir film ortaya çıktı.

Senaryoda Harun’un Wong Kar Wai filmleri izledikten sonra yaşadığı değişime benzer bir değişim sizde de oldu mu?

S.Ö. : Birebir olmasa da oldu tabi. Eminim bir çok author yönetmen senaryoyu yazarken kendi hayatından da etkileniyordur. Biz de o sıralar sürekli Wong Kar Wai filmleri dünyasında gibi hissediyorduk ve böyle bir karakter planladık Harun gibi. Ama sonra senaryoyu tartıştıkça Harun’un Wong Kar Wai  filmleri ile tanışmasını sağlayacak bir karakter daha sokmaya karar verdik filme.

Ö.Ç. : Hangimiz Wong Kar Wai filmi izlemiş ise diğerini arıyordu ve büyük bir heyecanla filmden bahsediyordu. En son Emek Sinemasında Ashes of Time Redux (Zamanın Külleri ) filmini izledikten sonra Harun gibi sokaklarda dolaşırken, Serdar’ı arayıp filmin beni nasıl büyülediğini anlattığımı hatırlıyorum.

İlk filminizde ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Filmde bütçeden ya da zaman sıkıntısından dolayı beğenmediğiniz ya da bir daha çeksek değiştiririz dediğiniz kısımlar var mı? Varsa neler?

S.Ö. : Bu film ikimizin de ilk kurmaca kısa filmiydi ve ilk set deneyimimizdi. Açıkçası çok zorluklar yaşadık, özellikle set içi ilişkilerde. Fazla ayrıntıya girmek istemiyorum ama bir işe başlarken çok çok iyi bildiğiniz birileri ile yola çıkmak şart onu öğrendik. Filmde hemen hemen her istediğimiz şeyi çektik, Ömer sayesinde mekan konusunda bir sorunumuz olmadı, bütçe kısmına O daha iyi cevap verebilir simple-smile Festivallerin süre sınırı yüzünden çekip de filme koyamadığımız çok güzel planlar oldu, onlara üzüldük. Onları da yakında bir klip şeklinde sosyal medyadan paylaşmayı düşünüyoruz.

Ö.Ç. : Bir film yönetmenin yolculuğuna çıkarken senaryonun görselleştirilmesini yöneteceğimizi hayal ediyorduk. Sadece kamerayla ve oyunculuklarla ilgileneceğimizi düşünüyorduk. Fakat gerçekte maalesef öyle değilmiş. Setteki tüm teknik ekibi de yönetmekle yükümlü olmanın acı yüzleşmesini yaşadık. Bu tecrübesizlik zaman zaman bize pahalıya patladı.

Harun’un Galata köprüsünü yürüyerek geçmeyi düşündüğü sırada köprünün ayaklarının kalkmasıyla kalakaldığı ve o manzarayı izlediği planı çok çekmek istiyorduk. Zaman ve oyuncumuzun programından dolayı maalesef çekemedik. Çekebilseydik filme çok başka bir hava katacaktı. Bir de Harun’u daha yapım aşamasında ayakları dikilmiş olan üçüncü köprüyü izlerken çekmeyi istemiştik fakat yoğun sisten dolayı çekimler istediğimiz gibi olmadı.

Festivallerde ödül alan filmlere baktığımızda; genelde toplumun duyarlı olduğu konulara parmak basan filmler teknik ya da hikâye açısından zayıf olsa da ön plana çıkıyor. Filmleri böyle ayrıştırmak sizce doğru mu? Yoksa bu ses getirebilmek ya da ödül alabilmek için bir taktik midir? 

S.Ö. : Kendi adıma konuşacak olursam maalesef kısa film piyasasında sırf ödül için zaman zaman ajite zaman zaman zorlama çok bahsettiğiniz tarzda filmler gördük. Bu hepsi aynı amaçla yapılıyor demek değil tabii, içlerinde çok samimi filmler de var ama bir çok jürinin her zaman sosyal meselelere parmak basan filmlere karşı daha ilgili olduğunu gördük, yaşadık. Bizim film genelde seyircinin çok sevdiği bir film oluyor derken Edirne’de En İyi Film ödülü almak bize çok iyi geldi açıkçası.

Ö.Ç. : Ben de toplumun duyarlı olduğu meselelere parmak basan, insana dair konuları dert edinmiş filmlerin, hikâye ve görsel açıdan samimi, güçlü olduğu sürece daha bir ön plana çıkarılması taraftarıyım. Ama Serdar’ın da dediği gibi bazı festivallerde sosyal meselelere üstünkörü dokunmuş, görsel dili zayıf filmlerin de jüri tarafından ödüllendirildiğini görüyoruz. Bu tabiki jüriden jüriye değişir. Jürideki insanların değiştirin birçok festivallerde ödüllerin de değiştiğini göreceksinizdir. Açıkçası jürilerin bu yaklaşımını bildiğimden şahsım adına Türkiye’de filmimizin pek de ödüllendirileceğini tahmin etmiyordum. Yurtiçindeki bu sonuçlar beni biraz şaşırtmadı desem yalan olur. Ama yurtdışında çok sevileceğini düşünüyordum.

12289547_1638661459732989_7617281990384493428_n

İzmir Kısa Film Festivali’nde filminizi Wong Kar Wai’ye izletmeye çalıştığınızdan bahsettiniz. Varsayalım Kar Wai filminizi izledi ve beğenmedi. Bu ona ya da filminize tutumunuzu etkiler mi?

S.Ö. : Senaryo hazır hale geldiğinde insanların filmi sevip sevmeme konusunda şüphelerimiz vardı çünkü Wong Kar Wai sonuçta öyle ülkemizde çok tanınan biri değil ama her şeye rağmen filmimiz çok ilgi görmese bile bu filmle Wong Kar Wai ile tanışma şerefine erişme hayalleri kuruyorduk. Bir gün mutlaka yüz yüze gelip filmimizi göstereceğimize inanıyoruz. Beğenmezse de canı sağ olsun yapacak bir şey yok, Hong Kong mahkemelerinde aleyhimize dava açmasın yeter simple-smile Biz O’nu yine de çok seviyoruz. simple-smile

Ö.Ç. : Wong Kar Wai bizim filmi izlediğinde Tony Leung yerine Ahmet Rıfat Şungar ile yola devam edeceğini düşünüyorum. simple-smile Aksi halde filmimizi beğenmese çok üzülürüm tabii ki de. Çünkü onun adını kullanarak kendini göstermeye çalışan yönetmenler olduğumuzu düşünebilir belki de. Halbuki onun yerine senaryoda başka bir yönetmen de tercih edebilirdik. Diğer taraftan ona olan tutumum da değişir ve Asya sinemasının diğer bir efsanesi Chan Wook Park’a ( Oldboy’un yönetmeni ) konsantre olurum. simple-smile

Wong Kar Wai hayranlarının filme tepkileri ne durumda? Harun’la empati kurup beğenenler mi çoğunlukta yoksa en sevdiği yönetmenin adının kullanılmasına karşı çıkanlar da var mı?

S.Ö. : Wong Kar Wai sevenler filmimizi daha çok seviyorlar. Özellikle filmlere olan göndermeleri iyi bilenlerden bahsediyoruz. Şimdiye kadar olumsuz bir tepki almadık.

Ö.Ç. : Wong Kar Wai filmlerinin her karesini ezber bilen insanlarla filmimiz sonra uzun uzun sarılmalarımızı asla unutmayacağım. Özellikle Çek Cumhuriyetinde düzenlenen Brno16 Kısa Film Festivalinde filmimizi izleyen İspanyol kadın yönetmen Begona Soler ile olan uzun sarılmalarımız. O mutluluk tarif edilemez sanırım.

Senaryo ve Yönetmen koltuğunda 2 kişinin olması avantaj mı dezavantaj mı? Yönetmenlik ya da senaryo konusunda ikinizin de hakim olduğu farklı yönler bulunuyor mu yoksa tüm adımları birlikte mi attınız?

S.Ö. : Senaryoyu yazarken iki kişi yazmak çok avantajlı idi bence ama çekerken aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. simple-smile Karar verilmesi gerektiği bazı yerlerde tıkandığımız yerler oldu. Onun dışında tüm adımları birlikte attık. İki kişi film çekmeyi düşünenlere şahsen ben pek tavsiye etmiyorum ama senaryolarını mutlaka birilerine danışarak yazsınlar.

Ö.Ç. : Ben de senaryoyu kendi başına yazmayı sevenlerden değilim. Hikayenin içinde kaybolmaktan korkarım. Bir ya da birden fazla kişiyle tartışarak,sorular sorarak senaryoyu yazmanın daha verimli olacağını düşünüyorum. Ama yönetmek, filmi görselleştirmek başka bir şey. Ne kadar önceden planlayarak,anlaşarak çekime başlasak da çekim sırasında hayal dünyası çakışabiliyor. Bir filmi yöneten iki kişi bu durumu avantaja da çevirebilir. Biz de senaryoyu yazarken avantaja çevirdiğimizi düşünüyorum.

Ahmet Rıfat Şungar ve Cihat Duman’la film sayesinde mi tanıştınız? Filmde oynamayı nasıl kabul ettiler? Cihat Duman bir şair ve aynı zamanda ülkenin bilinen Twitter fenomenlerinden biri, sosyal medyada daha hızlı ve etkili ses getirebilmek için miydi bu tercih?

11038258_1630763600471091_6545956935019540185_n

S.Ö. : Ahmet Rıfat ile film sayesinde tanıştık ve hala tanıştığımız güne şükrediyoruz. Hem oyunculuk hem de karakter açısından inanılmaz biri ve bize bu ilk kısa filmimizde çok yardımcı oldu. Cihat ile beş senelik bir arkadaşlığımız var. Senaryoyu ilk yazmaya başladığımızda Cihat’ı mutlaka filmde görmek istiyorduk ve o zamanlar Cihat sosyal medyada bu kadar fenomen değildi. Yani tamamıyla Cihat’ın karakteristik fiziki özellikleri bizi buna itti. Bu sonuçta bir kısa film ve gişe kaygısı yok, bu yüzden Cihat gibi fenomenlere kısa filmlerde rol verilmesinin o kısa filmin festival sürecine katkı yapacağını sanmıyorum ama elbette Cihat’ı takipçileri tarafından filmimiz de merakla takip ediliyor sürekli “link var mı?” soruları ile muhatap oluyoruz  simple-smile

Ö.Ç. : Senaryoyu yazarken Cihat’ı ilk önce Harun rolüne düşünüyorduk. Fakat Rıfat ile tanışınca fikir değiştirdik. Serdarın da dediği gibi Cihat sosyal medya da o kadar da ses getirmediği dönemlerde onu ünlü olma vaadiyle kandırmaya ve filmde oynatmaya çalışıyorduk simple-smile O da sağolsun çabuk ikna oldu simple-smile Şimdi menajerlik teklif ediyorum ama pek yanaşmıyor simple-smile

Şu sıralar film festivallerinden dolayı düşünmeye vakit bulamıyorsunuzdur muhtemelen ama sırada yeni bir projeniz var mı? Uzun metraj?

S.Ö. : Bu aralar evet festival açısından çok yoğun bir dönemden geçiyoruz. Yurtdışı festivallarin yanında yurtiçinde de özellikle Kasım ayı çok yoğun ve güzel sonuçlarla geçti. Ben şu an ikinci belgeselimi çekiyorum, adı Derdo Ana ve Ceviz Ağacı. Uzun bir belgesel olacak. Uzun kurmaca için çok acele etmeye gerek olmadığını düşünüyorum ama elbette bazı projelerim var.

Ö.Ç. : Ben de ikinci kısa filmimi çekmeye çalışıyorum. Ercan Kesal’in Peri Gazozu adlı kitabından bir öykü. İsmi Hediye. Sağ olsun kendisi de seve seve kabul etti. Bu filmimizi de izlemişti ve çok beğenmişti. Bu yolculuğa çıktınız mı yerinde duramıyorsunuz ve yıllardır biriktirdiklerinizi anlatmak istiyorsunuz. Film çekerek de kendimizi geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Diğer taraftan bir arkadaşımla beraber uzun metraj bir senaryo üzerinde de çalışıyoruz. Absürd bir komedi. Hemen bitirip çekmeyi çok istiyorum.

Sorular dışında, henüz filmi izleyemeyenler için ne söylemek istersiniz?

S.Ö. : Filmi sosyal medyada ya da haberlerde görenler merak ediyor haliyle ve izlemeden önce Wong Kar Wai filmi izlemelerinin şart olup olmayacağını soranlar oluyor. Biz de onlara öyle bir mecburiyet olmadığını ama izlerlerse filmimizden daha çok keyif alacaklarını söylüyoruz. Ayrıca filmi ne zaman internete yükleyeceğimiz soruluyor. Filmin festival süreci devam ettiği için böyle bir şey yapamıyoruz ama aklımızda buna dair proje var: Festival olmayan şehirlerdeki film izleyicilerine, filmimizi sinema ortamında izletebilmek için diğer ödüllü kısa filmci arkadaşlarla bir kısa film paketi oluşturup o şehirlerden arkadaşlarla irtibata geçerek bu filmleri seyirci ile salonda buluşturma amacımız var bakalım başarabilecek miyiz.Bizi sosyal medya hesaplarımızdan takip ederlerse çok yakında onlara yakın bir salonda filmimizin gösterim duyurusunu görebilirler  simple-smile

Ö.Ç. : İzmir Film Festivalinin bu seneki Jüri başkanı Serdar Akar’ın ödül törenindeki bir sözü geldi aklıma. Ünlü Macar yönetmen Istvan Szabo’nun bir sözüydü: “Kısa uzunun anasıdır”. Harika bir söz. Sinemaya yeni adım atmaya çalışan yönetmenlerin ilk göz nurlarını kısa film festivallerinde yalnız bırakmayalım. Çünkü seyirci ile başka buluşma şansı yok maalesef. Bizi de yalnız bırakmayın. Gelin izleyin sonra da hayallere inanarak yolumuza devam edelim.