01.06.2017

Slow West: Westernin “Bağımsız”lığı

Slow West

Sinemanın doğumundan bu yana Amerika’nın “Vahşi Batı” topraklarında çekilen ve oldukça kapsamlı bir kültürü olan western türü var olmaya devam ediyor. Klasik, spaghetti, epik, neo gibi birçok alt türü olan western hâlâ en sevilen türler arasında. Günümüzde tek başına western türünün has özelliklerini gösteren ve bunun üzerinden var olan filmler pek yapılmıyor belki ama birçok film westernden besleniyor. Western o kadar güçlü bir kaynak ki bütün türlerin yanında asaletiyle yer alıp, kapısını çalan her filmi büyük bir cömertlikle besliyor. Özellikle son yıllarda izlediğimiz The Homesman, The Dark Valley, The Salvation gibi filmler oldukça ilgi çekmişti. Bunlardan The Homesman western türü ile feminist sinemayı buluşturmuştu. Bu filmlere son olarak bu yıl Filmekimi’nde gösterilen Slow West’i eklemek gerekiyor. Slow West de indie anlayışı ile western’i naif bir şekilde bir araya getiriyor. Western türünün görselliğinden yani Vahşi Batı’nın uçsuz bucaksız kıraç topraklarından değil de daha çok o topraklarda korkunun, şiddetin kol gezmesine odaklanıyor Slow West. İlk uzun metrajını çeken John Machelan’ın (kendisi aynı zamanda İngiliz indie rock grubu Beta Band grubunun müzisyenlerinden biridir) yönetmenliğini yaptığı filmde Michael Fassbender, Ben Mendelsohn ve Kodi Smit-Mcphee oynuyor.

Film, aristokrat bir ailenin daha ağzı süt kokan on altı yaşındaki Jay isimli oğullarının köylü bir ailenin kızına tutulmasıyla başlayan bir yol hikâyesi. Jay’in Rose’a olan sevgisi, Rose’u ailesi ile birlikte evlerini terk edip Batı’ya göç etmek zorunda bırakır. Tabii arkasından da sevdiğinin ardından sürüklenen Jay, Batıya çevirir rotasını. Zorlu yol koşullarında tanıştığı Silas ile birlikte yola devam eden Jan’in tek amacı Rose’a ulaşmaktır. Bu uğurda ilerlediği yolda, karşısına çıkan engellere asla izin vermez Jay. Silas ise Vahşi Batı’nın tüm şartlarını öğrenmiş ve her şeyi soğukkanlılıkla, usulüne uygun şekilde yapar. Silas ile Jay arasında bir abi kardeş ilişkisi gelişir. Burnunun dikine giden inatçı ve beceriksiz küçük kardeş ile fazlasıyla işinin ehli, olgun korumacı abi olarak yerleşirler kafamıza. Bıyıkları bile henüz terlememiş Jay’in her başını belaya soktuğunda Silas tarafından kurtarılması, kötülüklerden korumaya çalışılması çakallar sofrasında çok masum kalır. Bu iki erkeğin yol hikâyesi, çok yakın zamanda izlediğimiz yine westernden beslenen ‘’Far From Man’’ filmini anımsatmaktadır.


Film en başta sınıf mevzusu olmak üzere, Amerika’nın adalet sistemi, Kızılderililere yapılan muamele gibi mühim meseleleri incelikle işleyerek, kurcalar. Beyaz ırkın sebepsiz yere öldürdüğü Kızılderililer, çocuklarının karnını doyurmak pahasına ölümü göze alabilen ebeveyniler, bir kâğıt parçasındaki -resmiyeti bile bilinemeyen- ilan sebebiyle yok olan hayatlar… Film bunların hepsini taraf belirtmeden sadece göstererek seyirciye derdini açık eder.

Flashbackler ile Jay ve Rose’un karakter derinliğini yaratan Machelan, bu özeni Silas’da göstermez. Jay ile ilgili bildiklerimizin yanında Silas ile ilgili neredeyse hiç bir şey bilmeyiz. Filmin en önemli ikinci karakterini de biraz tanısaydık bunun filme daha iyi yansıyacağını düşünmemek elde değil.

Konsantre süresi, gece çekimleri, kamerası ile yaptığı şaşırtıcı oyunları ve elbette müzikleriyle Slow West göz doldurmayı başarıyor. Minimal bir western filmi festivalin coşkusuna sizi ortak etmek için salona bekliyor. Bu arada filmin Sundance Film Festivali’nden de ödüllü olduğunu söylemek gerek.