30.04.2016

VİZYON DIŞI: The Royal Tenenbaums

 

Son filmi The Grand Budapest Hotel (2014) ile En İyi Film dalı da dahil olmak üzere birçok dalda Oscar’a aday olarak daha fazla kesim tarafından tanılır hale geldi, Wes Anderson. Kimilerine göre de özgünlüğünü ve kendi tarzını koruyarak yoluna devam etmekte. Avrupada düzenlenen önemli festivallere de filmleri davet edilen Wes Anderson, yaratmış oldu kendi sinema dili ile aslında bağımsızlığını korumakta. Senaryo dalında Akademi Ödüller’ine ilk aday olduğu film olan The Royal Tenenbaum (2001) ise bu hafta vizyon dışının konuğu.

İlk filmi Bottle Rocket itibaren hemen hemen her filminde Wes Anderson’ın hayatından izler görürüz. Çocukluk yıllarında yaşadıkları, özellikle babasıyla olan ilişkinin etkilerini filmlerinde hissedebiliyoruz. The Royal Tenenbaums’da (Tenenbaum Ailesi) da baba karakteri başta olmak üzere üç kardeşli bir aile tablosunun ortaya konması, Wes Anderson’ın hayatıyla ilgili bir durum olduğu söylenebilir.

The Royal Tenenbaums gündelik hayatta pek de rastlamayacağımız Tenenbaum Ailesi’ne bir bakış atıyor. İzleyiciyi Margot, Richie ve Chas’ın çocukluk yıllarına da zaman zaman götüren film, genellikle karakterlerinin orta yaşlardaki problemlerini yansıtıyor. Wes Anderson’ın özgün tarzı da bu noktada ortaya çıkıyor. Tahta parmaklı elinden sigarasını düşürmeyen Margot, kocaman güneş gözlükleri ve kafasından çıkarmadığı bandıyla Richie ve iki oğluyla aynı eşofman takımını giyen Chas’ın absürd halleri; ancak bunu izleyiciye yansıtırken göstermiş oldukları rahatlık, bu tarzın temelini oluşturuyor. Bunun yanında tek başına büyük bir aile yetiştirmiş ancak ilerleyen yaşına rağmen diriliğini ve gücünü koruyan anne karakteri Etheline ile vurdumduymaz ve alaycı rolde izlediğimiz baba karakteri Royal’de de bu tarzın izlerini görmek mümkün. Zaten ailenin bütününe baktığımızda oluşan tablo Wes Anderson’ın çizmiş olduğu tablonun aslı. Mizah ile dramanın iç içe geçtiği, absürd hal ile normalin harmanlandığı Wes Anderson tablosu. Gösterdiği ise, sorunlu bir Amerikan ailesi. Büyük başarılar elde eden, para sorunu olmayan aile büyüklerin ve çocuklarının yaşadığı trajikomik olayların birer derlemesini izliyoruz. Wes Anderson sinemasında öne çıkan yabancılaşmayla beraber gelen memnuniyetsizlik hali açık bir şekilde görülüyor.

İlk filminden itibaren sinemaseverlerde oluşmaya başlayan Wes Anderson kadrajının ilk sıçrama yaptığı film de The Royal Tenenbaums’dur. Sosyal medyada da günümüzde birçok Wes Anderson simetriği tarzında hazırlanan videolarda da bu filmden oldukça kare görülecektir. Kamera kullanımı, kadrajı ve karelerde gördüğümüz simetri estetiğine bakarak filmin Wes Anderson’a ait olup olmadığını günümüzde rahatlıkla söylebilecek durumdayız. Kamera ile birlikte kurduğu renkli dünyası, gerek kostum tasarımı gerekse de mekan algısı ile ışık tasarımı The Royal Tenenbaums’da da öne çıkan unsurların başında geliyor.

The Royal Tenenbaums’un, zaman zaman sahne geçişlerinde yaşadığı sorunlarla birlikte kimi bölümlerdeki ritim problemleri dışında; Gene Hackman, Anjelica Huston, Ben Stiller, Gwyneth Paltrow, Bill Murray, Owen Wilson gibi zengin oyuncu kadrosu ve kurulan süslü atmosfer ile yaratılan ironik ve absürd dille Wes Anderson sinemasını tanımak isteyenler için iyi bir başlangıç noktası olduğunu ifade edebiliriz.