27.01.2017
The Salesman: Satıcının Ölümü
Duvardaki Çatlaklar
Dünyanın önde gelen yönetmenlerinden Asghar Farhadi, kendi sinemasını yaratmayı başarmış ve bir filmin ona ait olduğunu senaryosunu okuyarak fark edebileceğimiz usta bir isim. Her filminde olaylara/durumlara ve karakterlere bir anlatıcı mesafesinde yaklaşan, karakterleri mutlak iyi ya da kötü diye damgalamak yerine onlara kendilerini ifade edebilmesi için zaman tanıyan Farhadi, son filmi The Salesman‘da da bunu başarıyla uyguluyor. Farhadi’nin genç yaşlarında yaptığı ve yönetmenlik kariyeri sonrası bırakmak zorunda kaldığı tiyatroya bir saygı duruşu olan filmin senaryosu Arthur Miller‘ın dünyaca ünlü oyunu “Satıcının Ölümü”nden başarılı bir esinlenme.
The Salesman’ı daha iyi anlayabilmek için Satıcının Ölümü hakkında fikir sahibi olmak gerekiyor. Miller’ın zamanın ötesindeki oyunu, başarılı olmadan insana yaşama hakkı tanımayan ABD’deki acımasız düzene güçlü bir eleştiridir. WWII sonrası Amerika’da kentli kesimin geçirdiği hızlı dönüşümün yıkıcılığına vurgu yapıyor. Düzene ayak uyduramayıp ailesi için kendini feda eden yaşlı satıcı Willy‘nin öyküsü, filmdeki öyküyle paralel ilerliyor. Günümüz İran’ının Miller’ın tasvir ettiği ABD’ye benzer bir süreçten geçtiğini düşünen Farhadi bunu çarpıcı bir şekilde sunuyor.
Yaşadıkları evden fiziksel şartları nedeniyle ayrılmak zorunda kalan Rana ve Emad çiftini merkezine alan The Salesman, çiftin arkadaşları Babak sayesinde buldukları geçici evde başlarına gelen olayla düğümlenir. Evin eski kiracısının eşyalarını dahi almadan yok olması ve çiftin rahatsız olmasına rağmen bu durumu bir türlü çözememesi ikili arasındaki ilişkiyi çıkmaza sürükler. Rana evde yalnızken eski kirayıcıyı ziyarete gelen bir yabancının saldırısına uğraması ve olaya ya da kişiye dair pek bir şey hatırlamaması çiftin arasına Farhadi filmlerinin klasikleşen bilinmezlik duvarını örer. Bu duvar Rana ve Emad arasında taraf tutulmaz bir kutuplaşma yaratırken izleyici olan bizde de bilinmezliğin getirdiği çekicilikle zihinlerde sonsuz bir sorgulama durumu oluşturur. Amatör çapta tiyatro yapan çift ve arkadaşları Babak hali hazırda provasını yaptıkları Satıcının Ölümü oyununu sergilemek için çalışırken gerçek hayatlarında da adım adım rollerine dönüşmektedir.
Farhadi’den “Kim Haklı?”yı Cevapsız Bırakan Bir Film Daha
Yaşadığı olay Rana’yı sonsuz bir sessizliğe ve durağanlığa iterken Emad ise bu belirsizliğin beynini kemirmesine karşı koyamaz ve olayı kendi çabalarıyla aydınlatmaya çalışır. Rana’nın tükenmişliği ve Emad’ın öfkesiyle birlikte biz de eve giren bu yabancıya karşı öç alma duygusuyla dolaş taşarız. Ancak filmin düğümünü çözerken Farhadi taraf tuttuğumuz için yine bizi cezalandırır. Eve giren yabancının yaşlı bir satıcı çıkması Emad kadar bizi de şaşırtır. Çünkü Emad da biz de intikamın fiziksel olarak benzer durumdaki birinden alınmasına şartlanmışızdır. Napacağını bilemeyen Emad, “Satıcının Ölümü”nde oynamak için hayatını meşgul eden esas satıcıyı dolaba kitler. Oyun sonrası yaşlı adamı ailesine her şeyi anlatmaya zorlamakla cezalandıran Emad, olaya yaşlı adamın ailesi ve Rana’nın dahil olmasıyla bir anda izleyiciyi karşısına alan taraf olur. Her Farhadi filminde olduğu gibi bir sondan çok yeni bir başlangıçla, bir soru işaretiyle biten film seyirciyi düşünceleriyle başbaşa bırakır.
The Salesman, Farhadi’nin bize bıraktığı küçük işaretlerle dolu. Filmin açılış sahnesi olan binanın yıkılışı başta çiftin ev arayışının sebebi olarak açıklansa da film ilerledikçe değerlenir. Filmdeki tüm ilişkilerin parçalanmaya başlamasıyla adeta yıkılan bir binayı izleriz. Emad’ın dolmuşta yaşadığı, yabancı bir kadın tarafından ithama uğradığı o ufak sahne Emad’ın film boyunca yaşadığı evrimin önemli bir parçası. Olay sonrası Emad – Babak arasındaki gerginliğin provada repliklerine yansıması da oyunun duruma ne kadar uygun olduğuna işaret.
Farhadi filmlerinden alıştığımız Taraneh Alidoosti ve Shahab Hosseini ikilisinin devleştiği The Salesman, kadın – erkek çatışmasını bir bilinmezlikle düğümleyen ve bunun taraf tutmadan, zamanla açılmasını bekleyen bir başka Farhadi harikası.