29.04.2016
VİZYON DIŞI: Bright Star
Sinema için –aslında her sanat dalı için- her şey ama her şey esin kaynağı olabilir. Ama sanırım en duyarlı işlerin, kalbe seslenen incelikli filmlerin çıkış kaynağında edebiyat vardır. Hatta sınırlamak gerekirse, şiir… İşte, Jane Campion’a ilham periliği yapan, yeni filminin her katmanına duygu yayan, filmi belirgin bir naiflikle süsleyen de bir John Keats şiiri. Filme sadece adını bağışlamıyor Keats, duyarlılığını, içliliğini, samimiyetini ve bütün kalbiyle büyük aşkını sunuyor. Filmi kendi içtenliğinin hamuruyla yoğuruyor Keats yıllar evvelinden yazdığı Parlak Yıldız’ıyla (Bright Star)
Belirgin bir kadın dokunuşu var filmde. Aslında kadın-erkek sineması diye bir ayrıma inanmıyorum ancak çoğu kişinin kabul ettiği bir gerçek de şu ki kadınların ayrıntılarda bulduğu naiflik, duygusallığı yakalama hali bir başka oluyor. Kadın bakışı denen şey bu olsa gerek… Filmin tamamına yayılan romantizm, oyuncuların vücut dilleriyle de birleşince kendinizi filmin eline tamamen bırakmanız yeterli oluyor o zevki yaşamak için. Kurduğu atmosfer, tablo gibi çizilen görüntüler eşliğinde devam eden öykü, şiirle örülmüş bir aşk hikâyesi… Her şey sizi etkilemek için hazır.
Tabiî buraya kadar söylenenlerden karşımızdaki filmin romantizme boğulmuş bir havası olduğu sanılabilir. Filmin dokusunu oluşturan romantizm ama filmi boğan veya filme ağır ve sıkıcı bir hava vermiyor bu. Filmle bütünleşen zaten dediğimiz gibi filmin dokusuna sinmiş bir romantizm var filmde. Edebiyatın büyüsüyle bütünleşen ve filmi saran bir romantizm…
Filmin kahramanları yaşayan kimseler olunca izleyenin merakı bir kat daha artar kanısındayım söz konusu film de olsa roman da. Genç yaşta yitirilen İngiliz şair John Keats’i bedeninde canlandıran oyuncu Ben Whishaw ve Keats’in aşk yaşadığı Fanny Brawne’a hayat veren Abby Cornish bu film için tam da dilimize yerleşen bir tabirle “biçilmiş kaftan”. O kadar sakin ve dingin bir görüntüyle o kadar büyük bir tutkuyu anlatıyorlar ki küçük bedenleriyle adeta büyüyorlar perdede. Tabii burada Campion’un naif dokunuşlarıyla seçilen çekim tercihlerinin, oyuncu yönetiminin payı büyük.
Film boyunca birbirleriyle tensel boyutta hiçbir şey yaşamayan genç erkek ve genç kadın aşklarını ruhî boyutuyla kutsuyorlar sanki. Zaman olarak günümüzden çok uzaklara gidiyoruz elbette, günümüz aşk anlayışıyla değerlendiremeyiz Keats ve Fanny’nin aşkını ancak bu ruhsal bütünleşme hali bilinçli bir tercih olduğunu hissettiriyor bize. Ölümüne romantik, saf, dokunulmamışlık hali yaşatmak istiyor yönetmen açıkça. Bu hiç de eğreti durmuyor perdede. O kadar güzel dokunuşlarla ve zarif planlarla yapıyor ki bunu, filmin tüm görüntülerine aşk siniyor. Size de bunu hissetmek ve yaşamak düşüyor. Zaten hissedilebilen bir film Bright Star. Kalbe seslenen bir film.
Ellerin özel bir yeri var Bright Star‘da. Bunu izlerken fark edeceksiniz. Bu da dokunmanın ve hissetmenin güzelliğini anlatmak için kullanılmış izlenimi uyandırıyor insanda. Tabii ki ayrıntılarda gizlenen güzelliklerin açığa çıkarılmasına da yarıyor. Geçiştirmelerle geçen hızlı yaşamlara, zamana bölünen insanları ağırlığı, dinginliği ve zamansızlığıyla karşılıyor Bright Star ve herkese dokunabiliyor. Eğer kendinizi filmin atmosferine bırakabilecek duyarlılığı gösterebilirseniz.