26.10.2019

Vizyon Menüsü – 25 Ekim

Bu hafta vizyona giren filmlerden sizler için derlediğimiz üç adet yabancı, bir adet yerli yapım olmak üzere toplam dört film önermek istiyoruz.

Deri Ceket

Bu haftaki vizyon menümüzden sizler için önereceğimiz ilk film Deri Ceket (Le daim – Deerskin). Dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan film, ülkemizde ise ilk olarak bu ay gerçekleştirilen Filmekimi 2019’da seyirci ile buluşmuştu. Rubber (Lastik), Wrong (Yanlış) ve Au poste! (Keep an Eye Out – Karakol) gibi gerçekliği zorlayan tuhaf filmleri ve karakterleriyle daima şaşırtan Quentin Dupieux’nın yeni filmi püsküllü ceketine rahatsızlık derecesinde düşkün olan müzmin kaybeden Georges’un farklı yollara sapan hikâyesini konu ediniyor. Filmin tuhaf anti kahramanı, deri ceketini üzerinden hiç çıkarmayan, gayet dengesiz, takıntılı, psikopat Georges. Yeni aldığı ve kendisiyle konuşan deri ceketinin dünyada tek kalmasını isteyen Georges, kolayca deliliğin pençesine teslim oluyor. Sinsi bir kara komedi gibi başlayan film, Georges ve sinema kurgucusu Denise’in el kameralarının da katkısıyla absürt bir snuff cinayet filmine dönüşüyor. Dupieux’dan alıştığımız üzere, film acayip karakterlerin ve olmayacak durumların cirit attığı, tahmin edilebilirlikten son derece uzak, yaratıcı bir şaka. Filmin yönetmeni aynı zamanda Mr. Oizo mahlasıyla hatırı sayılır bir üne sahip tekno ve elektronik müzik DJ’i. Farklı bir deneyim yaşamak isteyen sinemaseverlere önerilir.

Cinayet Süsü

Bu haftanın dikkate değer bir başka filmi ise başarılı oyuncu Ali Atay’ın yönetmenlik koltuğunda oturduğu Cinayet Süsü. Film, gizemli bir seri katil vakasını çözmeye çalışan cinayet büro ekibinin maceralarını konu ediyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro ekipleri günün birinde hiç alışık olmadıkları bir cinayet vakasıyla karşılaşırlar. Başkomiser Emin, komiser Salih, komiser Asuman ve komiser yardımcısı Alaattin’den oluşan ekip olaya el koyar. Ancak tuhaf cinayetler birbiri ardına gelmektedir. Ekibin elinde ne bir delil, ne de bir ipucu vardır. Sinirler gerilmeye, amirler rahatsız olmaya başlar. Vakalar arttıkça basının ve halkın ilgisi de yoğunlaşmaktadır. Bu durum Emin ve arkadaşları üzerinde büyük bir baskı yaratır. Sonunda Emniyet Genel Müdürü, Amerika’dan gelen “suç uzmanı” Dizdar Koşu’yu da rehberlik etmesi için başkomiser Emin’in ekibine atar. Telaş, baskı ve çaresizlik altında ezilen Emin ve arkadaşları, Türkiye’nin gördüğü en tuhaf seri cinayet zincirini, olabilecek en ters köşe yöntemlerle çözmeye çalışmaktadır. Sonunda tek bir soru kalmıştır: Katil mi pes edecek, yoksa polisler mi?

Geçmişin Sırları

Bu haftanın şans verilebilir bir diğer filmi ise Geçmişin Sırları (After the Wedding). Dünya prömiyerini bu senenin başında gerçekleştirilen 15. Sundance Film Festivali’nde yapan film, ülkemizde ise ilk olarak henüz sona eren 7. Boğaziçi Film Festivali’nde seyirci ile buluşmuştu. Michelle Williams ve Julianne Moore’un başrollerini paylaştığı film, varını yoğunu verdiği yetimhaneye finansal destek bulabilmek için Theresa ile birlikte bir düğüne katılması gereken Isabel’in hikâyesini anlatıyor. Yıllar önce Hindistan’a yerleşen Isabel’in hayatını adadığı yetimhanedeki koşulları iyileştirmek için acil olarak bir destek bulmaya ihtiyacı vardır. Fakat bunu gerçekleştirmek için önce New York’a gitmesi gerekir. Burada zengin, başarılı bir iş kadını, eş ve anne olan Theresa ile tanışır. Theresa, yetimhaneye milyonlar bağışlamaya hazırdır. Isabel’den küçük bir isteği vardır, hafta sonu kızının düğününe onun da gelmesini ister. Bu düğünde ortaya çıkacak sırlardan sonra ikisinin de hayatları eskisi gibi olabilecek midir?

Çarpıcı Kız

Bu haftanın vizyon menüsünde yer alan dördüncü ve son film ise bir kısa film olan Çarpıcı Kız (The Staggering Girl). Dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. Cannes Film Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünde yapan film, ülkemizde ise ilk olarak bu ay gerçekleştirilen Filmekimi 2019’da seyirci ile buluşmuştu. Büyük sansasyon yaratan Call Me By Your Name (Beni Adınla Çağır) ve ardından Suspiria filminin yeniden çevrimi ile adından sıkça söz ettiren Luca Guadagnino’nun bu en yeni yapıtı, Julianne Moore ve Mia Goth’tan Alba Rohrwacher’e müthiş bir oyuncu kadrosunu bir araya getiren bir kısa film. Görselliğiyle özellikle dikkat çeken filmin esin kaynağı Valentino tasarımı giysiler; Guadagnino da filmin yapımı sırasında House Valentino’nun yaratıcı direktörü Pierpaolo Piccioli’yle işbirliği yaptı. Çağrışımlar ve anılardan yararlanan film bir anneyle kızının ilişkisini Roma’yla New York ve geçmişle günümüz arasında gidip gelerek inceliyor.