30.11.2019

Vizyon Menüsü – 29 Kasım

Bu hafta vizyona giren filmlerden sizler için derlediğimiz iki adet yabancı, iki adet yerli yapım olmak üzere toplam dört film önermek istiyoruz.

Monos

Bu haftanın vizyon menüsünde öne çıkan ilk filmimiz Monos. Dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 15. Sundance Film Festivali’nde yapan ve buradaki Dünya Sineması Dramatik bölümünde Jüri Özel Ödülü kazanan film, ülkemizde ise ilk olarak bu sene gerçekleştirilen Filmekimi 2019’da seyirci ile buluşmuştu. Kolombiya’nın Oscar adayı film, merkezine ideolojiden çok hormonlarının etkisi altındaki ergen kahramanları yerleştiren, her yönüyle alışılmadık, fantastik bir savaş ve hayatta kalma hikâyesi anlatıyor.

“Masal dünyasında geçen bir kâbus”, “Kolombiya usulü Sineklerin Tanrısı” denilen filmi, Guillermo del Toro da “güçlü, yeni bir yönetmenden büyüleyici bir film” sözleriyle övüyor. Geçit vermeyen cangılın tehditkâr gölgeleri arasında, savaşçı lakapları takınmış sekiz çocuk asker, yaz kampını andıran bir yerde Amerikalı bir kadını rehin tutmaktadır. Sürpriz bir baskına uğrayınca çocukların görece huzurlu günleri sona erer ve birbirlerine duydukları güvenle bağlılıkları sarsılan grup, üslerinden ayrılarak cangılın derinliklerine sığınmak zorunda kalır.

Charlie’nin Melekleri

Bu haftanın öne çıkan bir diğer filmi 1976 yapımı popüler dizinin yeni bir sinema uyarlaması olan Charlie’nin Melekleri (Charlie’s Angels). Film, uluslararası güvenlik birimi için çalışan yetenekli ajanların yeni hikâyesini anlatıyor. Kristen Stewart, Naomi Scott ve Ella Balinska’nın hayat verdiği karakterler, uluslararası boyuttaki güvenlik ve soruşturma bürosu gizemli Charles Townsend için çalışıyorlar. Artık gezegenin dört bir yanında en zorlu görevleri üstlenen, dünyanın en zeki, en cesur ve en iyi eğitilmiş kadınlarından oluşan Melek takımları ve her takımın ayrı bir Bosley’si vardır.

Küçük Şeyler

Bu hafta sizler için önereceğimiz üçüncü film ise yerli yapım Küçük Şeyler. Dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen Karlovy Vary Film Festivali’nde yapan film, ülkemizde ise ilk olarak bu sene gerçekleştirilen 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde seyirci ile buluşmuş ve burada En İyi Senaryo (Kıvanç Sezer), En İyi Erkek Oyuncu (Alican Yücesoy) ve Umut Veren Genç Kadın Oyuncu (Başak Özcan) ödüllerini kazanmıştı, Film ayrıca yarışmış olduğu 56. Antalya Altın Portakal Film Festivali ve 9. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde çeşitli ödüllerin sahibi olmuştu.

İlk filmi Babamın Kanatları ile iyi bir işe imza atan yönetmen Kıvanç Sezer’in ikinci uzun metrajı olan film, modern Türkiye’nin yeni orta sınıf, beyaz yaka yaşantılarını, değişen mevsimler ve bölümlerde, hayatlarında yeni bir noktanın eşiğine gelen Onur ve Bahar çifti üzerinden kaçınılmaz kavgalarla, kabuslarla, absürt durumlarla, bedensel ve ruhsal değişimlerle anlatıyor. Onur, bölge müdürü olarak çalıştığı ilaç şirketinden atılır. İşsizlik başta ona çok büyük bir sorun olarak görünmez ama karısı Bahar için aynı şey geçerli değildir. Onur onu dinlemez ve gitgide sadece karısının kaygılarına değil etrafındaki dünyaya karşı da aldırmaz hale gelir. Güzel bir aldırmazlık halindeki Onur, daha ziyade zebralarla çevrelenmiştir. Komedi malzemesi olmayan olayları absürt bir mizahla ele alan Küçük Şeyler’de kişisel bir krizin bir evliliği nasıl etkilediği anlatılıyor.

Dilsiz

Bu haftanın vizyon menüsünde yer alan dördüncü ve son film ise Dilsiz. Dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen Saraybosna Film Festivali’nde yapan film, ülkemizde ise ilk olarak bu sene gerçekleştirilen 7. Boğaziçi Film Festivali’nde seyirci ile buluşmuş ve burada En İyi Görüntü Yönetmeni (Andreas Sinanos) ödülünün sahibi olmuştu. Film ayrıca yarışmış olduğu 9. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde de yine En İyi Görüntü Yönetmeni (Andreas Sinanos) ödülünün sahibi oldu. Murat Pay’ın yönettiği film, duvar ressamlığıyla hayatını idame ettiren Sami’nin, hat sanatıyla haşır neşir olan Selma ve bu sanatın eski kuşak ustalarından Eşref Efendi ile tanışması sonrası değişen hayatını konu ediniyor.

Küçük bir çatı katında hayatını yalnız sürdüren Sami maişetini duvar ressamlığı ile sağlamaktadır. Bir gün onu çok seven babaannesinin vefatını ve kendisine bir sandığı miras olarak bıraktığını öğrenir. Sandıkta hat sanatıyla ilgili malzemeler vardır. Sami ilk başta sandıktaki malzemeleri pek umursamaz; hatta bu malzemelerden kurtulmayı bile düşünür. Fakat duvar resmi için gittiği bir kütüphanede tanıştığı Selma, onun için bir dönüm noktası olacaktır. Selma eskiden hat sanatıyla ilgilenmiş, İstanbul hanımefendisi tavırlarıyla dikkat çeken alımlı ve oturaklı bir kadındır. Sami, Selma’nın yönlendirmesiyle hat meşkine adım atar. Bir yandan da hat sanatının hâlihazırdaki durumundan hazzetmeyen, bir süredir öğrenci kabul etmeyen, eski kuşak, yetenekli ve zor bir hattat olan Eşref Efendi tarafından aşka yönlendirilir. Selma ve Eşref Efendi arasında sıkışan Sami için meşk, hafızasıyla yüzleştiği zorlu bir serüvene dönüşecek ve esaslı bir soruyu gündeme getirecektir: Aşk olmadan meşk olmaz mı?