06.02.2018

Yönetmen Koltuğu: Alejandro Jodorowsky

Büyülü Bir Jodorwsky Evreni

Şilili Alejandro Jodorowsky, seksen sekiz yaşında olmasına rağmen hala üretkenliğinden bir şey kaybetmeyen, sinema dünyasının sahip olduğu en büyük değerlerden biri hiç kuşkusuz. Kökeni Rus Yahudiliğine dayanan Jodorowsky, sirkte çalışarak başladığı hayatla imtihanına aktör, besteci, çizgi roman yazarı, prodüktör, psikoterapist ve yönetmen olarak devam etmiştir. Yönetmenlik kariyerinde sık sık film üretmektense az ve öz yapıma imza atmayı tercih etmiştir ne var ki. 1957 yılında çektiği kısa filmi La cravate ile başladığı yönetmenlik kariyerine 1968 yılında uzun metraj Fando y Lis ile devam eder. Yönetmenliğe 1990 yılındaki The Rainbow Thief’den sonra yirmi üç yıl gibi oldukça uzun bir ara vermişse de kendi hayatını anlatan üçlemenin ilk iki halkasıyla hala ilhamından bir şey kaybetmediğini dosta düşmana ilan etmiştir.

Auteur kavramının tam da isim karşılığı olan Jodorowsky, filmlerine sadece yönetmenlik, senaristlik, yapımcılık yapmakla kalmamış, birçok filminde başkaraktere kendi hayat vermiştir aynı zamanda. Hatta oğulları Axel ve Adan’ı da oynatarak adeta bir Jodorowsky evreni yaratmıştır desek yeridir. La montaña sagrada filmi hariç neredeyse tüm filmografisini sıfır bütçeyle çekerek, başarının parayla alakalı olmadığını da ispatlamış olur. La montaña sagrada ise El Topo’yu çok seven John Lennon, bir müzisyen arkadaşının filme finansman olmasını sağlamıştır.

Sürrealizmin En Büyük İsimlerinden

Sürrealizmin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen Jodorowsky, bu konuda birçok sürrealist yönetmene göre daha çok sınırları zorladığını kimse inkâr edemez sanırım. Zira El Topo ve La montaña sagrada’nın kült filmlerin en zirvesinde kendilerine yer bulmaları da bunun en büyük kanıtıdır. Filmleri ile seyircide adeta kafa yaparak birçok saykodelik yapıma da ilham vermiş Jodorowsky’nin yükte hafif pahada ağır filmografisi, sınırları zorlamıştır her açıdan.

Yaşadığı yıllar ve büyüdüğü topraklar açısından savaşlara, kıyımlara, acılara fazlasıyla maruz kalmış, şahit olmuş olan Jodorowsky, üretkenliğinin her safhasında bunlara yapımlarında yer vermiştir. Ayrıca tüm yapılan zulümlere, diktatörlere kör göze parmak sokmadan, inceden inceye eleştirisini yapmayı bilir. Kendi hayatından, ilgilendiği mevzulardan filmlerinde çok yararlanmış, filmlerinin her anında gerek vücut olarak gerek ruh olarak hep onu yanı başımızda hissetmemizi sağlamış bir isim Jodorowsky.

Nev-i Şahsına Münhasır Bir Adam

Her yönetmen gibi takıntılarıyla da kendini var etmiş bir isim olan Jodorowsky, bedensel özürlü, cüce ya da maskeli karakterleriyle dış görünüşün anlamının olmadığını, önemli olanın ruh güzelliği olduğunu söylemiş, anlamsız konuşmalar, sağır ve dilsiz karakterleriyle de sözün anlamının kalmadığını, kalplerimizle iletişimin önemli olduğunu söyleyen bir filozoftur. Dinlerin insan hayatına yaptığı hadsizliğe de dâhiyane bir şekilde haddini bildirmeyi kendine bir borç bilen yönetmenimiz, ateist çizgisinden asla taviz vermeyenlerdendir aynı zamanda. Hem onun gibi çizgisinden şaşmayan bir ateist hem de dünya üzerinde kendine kitle bulmuş dinlerin hepsi hakkında detaylı bilgiye sahip kaç isim vardır ki?

Sinemanın mistik şairi Andery Tarkovksy’den sürrealist sinemanın öncüsü Luis Bunuel’e, Federico Fellini’nin kadınlarından, Charlie Chaplin ve Buster Keaton gibi ustaların slapstick hareketlerine kadar sinemanın farklı dönemlerinden ve akımlarından nüveleri ustalıkla filmografisine yediren bu nevi şahsına münhasır adamı bir sinemacı olarak da tanımlamak hata belki. Zira kendisi böyle bir tanımlamayı kabul etmemekle birlikte normal bir adama ait, anormal bir insan olarak kendini tarif etmektedir. Diler misiniz böylesine ilginç bir adamı irdeleyelim.