05.09.2021

En Sevdiğim Spielberg

Steven Spielberg, Hollywood’a adını altın harflerle yazdıran bir sinema cambazı. Cambaz çünkü tehlikeli iplerde yürümeyi seviyor, gişe garantili filmler yaparken bir yandan da sinema aşkını körükleyen filmlere destek olabiliyor ve yeni isimlere şans verebiliyor. Spielberg’un sinemadaki adeta bir “çocuk heyecanı” olarak görülebilecek bakış açısı, filmlerinde kendini hissettirebiliyor ve izleyici “Bu bir Spielberg” filmi diyebiliyor.

Spielberg, sinemanın klişelerini oluşturan bir yönetmen. Bu açıdan bile baktığımızda sinemaya verdiği destek ve emek takdire şayan.

Biz de Pera Sinema olarak, çok sevdiğimiz “En Sevdiğim…” dosya serimizde bu kez Steven Spielberg‘e yer verdik. Yazarlarımız en sevdikleri Spielberg filmini seçerek bizlere neden o filmi sevdiklerini, seçtikleri filmin kendileri için ne anlam ifade ettiğini yazdılar.

Keyifli okumalar…

Anıl YAĞCI

The Terminal

Beklemenin Anlamı

Evinizin olmadığını yahut evinize dönemediğinizi hiç düşündünüz mü? Bir yerde yahut bir zamanda sıkışıp kalmayı peki? Hepimizin hayatta dönem dönem boşluğa düştüğü dönemler olur, bu boşluktan kurtulmak için çabalarız, sevmeyiz boşluğu bir an önce onu terk etmenin peşinde oluruz. Kim ister ki boşluğun yarattığı belirsizliği? Steven Spielberg imzalı The Terminal filmindeki Viktor Navorski bu sorduğum soruları yaşatan bir örnek.

Gerçek bir hikâyeden esinlenilen bu öykü, ”beklemenin” nasıl bir şey olduğunu gözler önüne seriyor. Bazen hayatta bazı dönemler olur ki beklemek zorundayızdır. Beklemek dışında başka bir şey yapamayız. Bunun sonu gelecek mi bunu bilmeden bekleriz. Belki de Didi ve Gogo gibi bir hiçliği -yani Godot’yu- bekleriz. Bir amaç uğruna da olsa bir terminalde yahut benim gibi “Kırık Zaman”da bekleriz. Bu film beni “bekleme” teması üzerinden yakaladı. Aynı Viktor gibi ben de bekliyorum. Bu süreçte aynı Viktor gibi başlarda zorlansam da onun gibi alışığım artık buna. Beklerken yeni şeyler keşfediyor, beklememe bir anlam katıyorum. Hayatımıza anlam katmaktan daha kıymetli ne var ki şu dünyada? Bunu başarabilene ne mutlu! Bekleme meselesi üzerine Sait Faik’in şu satırlarını anımsarım hep: “Bu boş sandalye birdenbire doluvermeli. Kim gelip oturmalı? Hiç kimseyi istemiyorum. Ama sandalye… Bir insan bekler gibi duran sandalye? Onu yapan sandalyeci yaman adammış doğrusu. Sandalyeye insan bekletmesini bilmiş.”