10.08.2016
Yönetmen Koltuğu: Krzysztof Kieślowski
1) Trois Couleurs: Rouge (Üç Renk: Kırmızı) – 1994
Kieślowski, üç renk üçlemesinin bu son halkasında Fransa bayrağından esinlenen renklerden kırmızıyı filmine fon olarak kullanır. Barışı simgeleyen rengin, filmin her anına nüfus ettiği Trois couleurs: Rouge’da üniversite öğrencisi olan ve aynı zamanda modellik yapan Valentin (Irène Jacob), bir köpeğe çarpması sonucu tanıştığı Le juge ile duygusal bir yakınlaşmaya girer. Emekli yargıç olan Le juge’nin (Jean-Louis Trintignant ) geçmişi, Valentine’nin hayatı ve bunlara paralel şekilde ilerleyen hukuk öğrencisi Auguste’nin tıpkı Le judge’nin geçmişte yaşadıklarının canlandırması niteliğindeki yaşadıkları oldukça karmaşık bir hikâye ortaya çıkarır. Üçlemenin diğer iki filmine kıyasla daha çok karakterli ve daha karmaşık bir yapısı olan filmin her anı kardeşliğe ve barışa göndermelerle doludur. Yönetmenin İsviçre’de çektiği filmde mekân ne kadar farklı olsa da değindiği mevzular ortak bir seyir izler; hukuk yapısına değinmesi, aşkı ele alışı, muhteşem müzikleri… Kieślowski’nin üçlemenin son halkası olmasından dolayı bu filminde diğerlerini kapsayan ve nihayete erdiren bir yol izlediği de gözlemlenmekte. Geri dönüşüm kutusuna şişeyi atmaya çalışan yaşlı kişiye bu kez Valentine’nin yardım etmesi gözden kaçmaz. Oysaki diğerlerinde karakterler sadece izlemek ile yetinmişlerdi. Ve final sahnesinde de diğer filmlerdeki karakterlerin hepsinin gözükmesi de üçlemenin finalini yaptığının ispatı olur. Böylece özgürlük, eşitlik ve kardeşlik filmin finalinde birlikte seyirciye selam dururlar.
Yaşlı ve kaybeden bir adamın, hayatının en umut dolu zamanlarındaki bir kadınla girdiği naif ilişkiden doğan bu başyapıtın hayvanlarla girdiği güzel ilişkinin de ayrıca gönülleri fethettiğini belirtmek gerek.