19.05.2016

Sinemada Chaplin

The Kid (Melek Kanatlılar) – 1921 

Aslen İngiliz asıllı olan Charlie Chaplin, genç yaşta gittiği Amerika’da sinemaya adım atmıştır. Hem yarattığı karakter Şarlo ile hem de yönettiği birbirinden eşsiz filmleriyle sinemanın olmazsa olmazıdır Chaplin. Chaplin, her zaman sol görüşe yakın olmuş, politik filmler de yapmıştır. Modern Times ve The Great Dictator filmleri kapitalizmi ve faşizmi hedefine oturttuğu filmlerdir.  İlk uzun metrajlı filmi The Kid ise yoksulluğu odağına alır. Filmin yönetmeni, senaristi,  yapımcısı, başrol oyuncusu ve müziklerini yapan kişi olan Chaplin unutulmaz bir filme imza atmıştır.

Yarattığı Şarlo(The Tramp) karakterinin The Kid’de yoksul bir adamı canlandırdığı Chaplin, her zamanki gibi bol pantolonu, melon şapkası, büyük ayakkabıları ve bastonuyla türlü sakarlığa ve sevimli hareketlerine devam eder. Kenar mahallede küçük yuvasında, kırık dökük eşyalarıyla gayet bohem bir hayat yaşayan Chaplin, küçük Jack’in hayatına girmesiyle daha sorumluluk sahibi olur. Onu adeta bir anne ve baba gibi büyütür. Annesi tarafından terk edilen bu çocuğun hayatına girmesi Chaplin için bir nevi hayata tutunma amacı olur. Chaplin bu küçük çocuktan adeta minik bir Şarlo daha yaratır. Bu iki Şarlo birlikte çalışır, yemek yapar, eğlenirler. O kadar sevimli ve uyumlu bir çift olmuşlardır ki seyirci olarak onları perdede izlemenin tarifi mümkünsüzdür.

Chaplin o dönem Hollywood filmlerinin yaptığı gibi kamerasını zengin şaşalı hayatlara, ihtişamlı mekânlara değil de yoksul mahallelere, kaybedenlerin hayatlarına çevirmesiyle de farklılığını ortaya koyar. The Kid’de neredeyse hiç lüks hayattan mekânlara uğramayız. Herkesin birbirini tanıdığı, küçük samimi bir yoksul mahallesinde geçer hikâyenin büyük kısmı. Hatta yurtdışında çokça olan workhouse da olayların geliştiği mekânlardan biri olur. Tabii en önemli ayrıntı ise parasızlığa rağmen Chaplin ve Jack’in mutlu olmasıdır. Zira onların sevgi ve güvenden başka hayatta istedikleri başka bir şey yoktur. Asla zenginliği, şatafatı arzulamaz, şeytanın bacağını kırmaya çalışmazlar. Onlar için karnını doyurmak yeterlidir. Geri kalan zamanda keyfine bakmak, huzuru yakalamaktır önemli olan. Chaplin’in yırtık battaniye ile kurduğu ilişki adeta lükse atılan bir tokattır. Ayrıca eşyaları işlevsel kullanma yönü gereksiz alışverişin anlamsızlığını ifade etmez mi? Muhteşem evlerde kurulan mükellef sofralarda yenilen tatsız yemeklerdense kırık dökük masalarda iştahla silinip süpürülen pancakekin tadına doyum olmaz.

Chaplin’in bu filmi Yeşilçam tarafından da çok sevilmiş olacak ki Memduh Ün 1986 yılında Garip ismiyle filmi uyarlar. Başrolünde Kemal Sunal’ın oynadığı film çok sevilir. Zaten ülke sinemasının Şarlo karakteri de Şaban tiplemesiyle Sunal değil midir? Elbette Garip filmini The Kid ile kıyaslamak bile mümkün değildir. Filmin kötü bir taklidinin bile sevilmesi orijinal yapımın ne kadar güçlü olduğunu ortaya koymaktadır.

Chaplin hem yarattığı Şarlo karakteri hem de filmleriyle sinemaseverlerin gönlünde taht kurmuş, unutulmaz bir yönetmendir. Özellikle The Kid filmiyle sevgiyi, emeği en saf haliyle beyazperdeye yansıtmasıyla da taktiri sonuna kadar hak etmiştir.

Tuba BÜDÜŞ