19.05.2016

Sinemada Chaplin

The Gold Rush (Altına Hücum) – 1925

Bir filmi arşivlemek üzere kaldırabilir, üzerine methiyeler dizebilir, dijital kopyalarını çoğaltıp –sanki korunaklı bir çadır gibi- bir köşelere sıkıştırırız. Bunları yaparken öyle öykücüler vardır ki onları bu saydıklarımızın içinde hangi kulvar/kulvarlara iliştirebileceğimizi pek tasavvur edemeyiz. Onları bir yerlerde kategorize etmek bile kimi zaman tuhaf ve hatta iğrenç gelir. Aslına bakarsanız böyle bir talepkâr tavır bile koca bir boşluğun belirmesi için fazlasıyla yeterlidir. Charlie Chaplin işte bu boşluğa nüfuz edenlerden biri. Başta onu olmak üzere, derdini, derdiyle kol kola oldukça samimi poz içinde olan kara mizahını ve bu ardı arkası kesilmeyecek sıralamanın içinde unutulmaması gereken öykülerinin her biri bu boşluk hissinden Chaplin ile aynı ölçüde nasibini alanlardan.

Aşk, sevgi, politika üçgeni, hırslar, para ve insanların ardı sıra koştuğu hemen hemen bütün materyalist felsefe içine atılmış ve büsbütün rasyonalize edilen şey/şeyler onun öykülerinde başat hiciv öznesi. Bunlar içinde her biri ayrı ayrı değerli olmakla birlikte 1925 yapımı The Gold Rush için popüler olan “En Pahalı Chaplin Filmlerinden” alt başlığını bir kenara koyarsak, hırsının kurbanı olan insanların bu dolambaçlı serüvende hapsolduğu ev sahnesi benim için Chaplin sinemasının doruk noktalarından biri. Ardılında pek çok filme referans olmuş sahnede bir yamaca konumlanan evin içinde yaşanan kapışma tek kelimeyle müthiş olan filmin müthiş prodüksiyonu niteliğinde!

Zekican SARISOY