19.07.2017
Yönetmen Koltuğu: Jacques Tati
Hızlı Yaşamaya Karşı Bir Romantik
1907 yılında Fransa’da dünyaya gelen Jacques Tati, sinemanın unutulmaz karakterlerinden birini yaratmış ve yönettiği filmlerle tarihe adını kazımış bir isim. Babası Rus, annesi Hollandalı olan Tati, taklit yeteneğini pandonim sanatçılığına, pandonim sanatçılığını da sinema alanına aktararak kariyerini çizmiştir. Oyunculuk ile başladığı sinema kariyerine kısa filmler yöneterek devam eder, son tahlilde ise tüm dünyada ses getirecek filmlerin mimarı olarak ustalar mertebesine yükselir. Uzun yönetmenlik hayatına bir tanesi tv yapımı olmak üzere altı film sığdırır sadece. Çünkü Tati, filmlerinde de dile getirdiği gibi hızlı yaşamaya, hemen üretip, tüketmeye karşı bir kişilik olmuştur hep. Bir filmi için yıllarca çalışır, her detayı düşünür, filminin mekânını baştan yaratır, objelerin tasarımı ile tek tek uğraşır, senaryolarını kendisi özenle kaleme alır yönetmenlik kariyeri boyunca.
Tabii senaryo demişken Tati’nin senaryolarına biraz yakından bakmak gerekir. Tati, olaya dayanan, giriş, gelişim ve sonuç bölümlerinden olaşan, bir sorunun çözümlenmesi gibi klasik sinema anlayışını hiçbir zaman benimsemez. Tati durum üzerinden derdini anlatmayı tercih eder tüm filmografisinde. Ne çözülmesi gereken bir düğüm ne de onu çözerek seyirciyi tatmine ulaştıran bir kahraman vardır Tati filmlerinde. Tati, kendisinin hayat verdiği Mösyö Hulot karakteri ile sadece olanı gösterir ve başkarakterini de hiçbir zaman bir kahraman gibi kusursuz bir şekilde çizmez. Aksine Mösyö Hulot, her zaman için hata yapabilen ama bu hatalarıyla var olabilen bir profil çizer. Bu kusurları, sakarlıkları ve komiklikleriyle Fransız halkının hatta tüm dünyanın gönlünü kazanmıştır.
Moderniteye Savaş Açan Bir Şövalye
Kısa pantolonu, uzun pardüsüsü, şapkası, şemsiyesi, piposu, hafif öne eğik duruşu, kibarlığı, zarafeti ve konuşmaktansa hareketleriyle anlaşmayı tercih eden bir karakterdir Tati’nin hayat verdiği Mösyö Hulot. Her ne kadar beyaz perdenin Charlie Chaplin’in Şarlo tiplemesi ya da Baston Keaton’un hayat verdiği karakterler gibi anılsa da Mösyö Hulot daha farklı bir kişiliktir. Mösyö Hulot, sesli sinemadaki bir karakter olmasına rağmen çok az konuşur. Konuştuğunda da anlayamayacağımız bir ses tonunda konuşur, olaylara pek müdahil olmaz sadece gözlemler. Dönüşüme ayak uydurmayı genelde reddetmiş, geleneksel olana dört elle sarılmış, modernite adı altında yaşanan gelişime asla müdahil olmamıştır.
Modernizmin geldiği noktayı gözler önüne sermek için filmlerini uzun yıllar çalışarak ortaya koymayı tercih eden Tati, yarattığı muhteşem mekânlarla da bunu destekler. Bu her detayın titizlikle düşünüldüğü mekânları perdeye taşırken ise mizansen konusunda büyük bir başarı sergiler. Perdede her bir detayın tek tek kendine yer bulduğu kusursuz mizansenini ustalıkla kullanılan ses tasarımı ile de destekler. Özellikle mekanik seslerin varlığı, Tati filmlerinden oldukça önemlidir. Moderniteyi Tati gibi hicveden bir başkasının daha olmadığını söyledikten sonra son olarak Tati’nin ölmeden önce yazdığı senaryonun 2010 yılında Sylvain Chomet tarafından L’IIIusionniste adıyla perdede yer bulduğunu söylemek gerek. Mösyö Hulot’un hüzünlü hikâyesinin animasyon ile perdede hayat bulduğu filmin çok başarılı olduğunu da ekleyelim.