15.08.2016
Yönetmenler ve Takıntıları
15 Büyük Film Yapımcısı ve Tematik Obsesyonları
Çeviri: Birben KARAN
Sinemanın büyüsünü, her biri farklı deneyim ve geçmişten gelen binlerce yetenekli sanatçının fikirleri ve görüşleri oluşturur ve tüm bu fikir ve düşler, sadece bir dakika için bile olsa beyaz perdede can bulur ve gerçekleşir.
Her sanatçı gibi film yapımcıları da filmlerini yaparken bilinçli veya değil, aynı tema ve düşlerin ekseninde dönüp dururlar. Bu takıntı; bir karakter tipi, kişisel bir konu veya tecrübe, ya da genel bir eğilim olabilir.
Bu bazen çok üst sınırlarda ve fetiş diye tanımlanabilecek bir yoğunluk ve karakterde; bazen belirli bir sahnenin devamlı tekrar eden ve insanı esir alan kompozisyonu şeklinde, bazen de seyircinin dikkatini bile çekmeyecek belirsizlikte ve basitlikte olabilir. Gerçek şu ki idefiksler vardır ve açıklanamaz!..
Venezuelalı yazar ve gazeteci J.E. González, “Taste of Cinema” için hazırladığı makalesinde on beş büyük usta ve takıntılarını usta bir yazar üslubu ile özetlemiş.
Aşağıda güzel yazısının kısa bir özetini bulabilirsiniz.
Lars von Trier ve Kadın Şehitleri
Lars von Trier, günümüzün en aykırı yönetmenlerinden biridir. Filmlerinin konuları ve stilleri farklı renkler taşır. İlk filmlerinde, örneğin “The Europe Trilogy” olarak bilinen “The Element of Crime”, “Epidemic” ve “Europa” filmlerinde Alman ekspresiyonizmi ve bilimkurgu elementlerini -o dönem için hiç görülmedik bir şekilde- bir potada eritip bir araya getirmiştir.
Sonraları ise Dogma 95 akımına sarılan Von Trier, gerçekçiliği sinemaya taşıma çabası ile “The Idiots” ve “Dancer in the Dark” filmleri ile alkış aldıysa da hemen takiben çektiği “Dogville” ve “Manderley” filmleri ile parmaklarının ucunda Dogma 95 akımından adım adım uzaklaşmıştır. Takiben, göreceli olarak konvensiyonel ama en az daha önceki eserleri kadar provakatif, “Melancholia”, “Antichrist” ve “Nymphomaniac” filmleri gelmiştir.
Bu sert stil değişikliklerinin yanında Trier’in eserlerinde, çoğu zaman hayata ve topluma genel bakışı ve tecrübesi üzerinden baş kadın karakterlerine nasıl davrandığı gibi bazı değişmezler de mevcuttur. Von Trier’in baş kadın kahramanları, içinde yaşamak zorunda kaldıkları kusurlu dünya için fazla masum ve temiz ruhlardır. Bu yüzden de, çoğu zaman acı ve aşağılanmalara mâruz kalarak, kendilerini, çevrelerindeki insanlar için kurban ederler ve bu çoğunlukla kendilerine gerçekte zulmeden insanlar için yapılan bir fedakârlıktır.
Bunun fedakârlıklarının en açık örneği, “Golden Hearts” üçlemesindedir (“The Idiots”, “Breaking Waves”, ve “Dancer in the Dark”) ama yönetmenin bu obsesyonunu daha ilk filmlerinde, örneğin “The Element of Crime” filminde bir seri katil için yem olarak kullanılan küçük kız örneğinde görebiliriz.