22.08.2017
Yönetmen Koltuğu: Terry Gilliam
2)Twelve Monkeys (12 Maymun) – 1995
Gilliam’ın kitleler tarafından tanınmasını sağlayan bir diğer filmi Twelve Monkeys’dır. Zira gelmiş geçmiş en başarılı bilim-kurgu filmlerinden biri olan Twelve Monkeys, bu yakaladığı başarıyı asla efektler üzerinden gerçekleştirmeyen ender yapımlardan. Chris Marker’in 1962 yapımı kısa filmi La jetée’den esinlenen film, her ne kadar La jetée ile benzerlikler taşısa da birçok yönden de bambaşkadır. Dünyanın sonu hakkında bugüne kadar yapılmış neredeyse tüm yapımlara hiç efekt kullanmadan çalım atabilen bu filmin diğerlerinden artısı neydi peki?
Gilliam, birçok filminde ustalıkla kotardığı zamanda dolaşma ritüelini yine çok yerinde hayata geçiriyor öncelikle. Sadece iki farklı zamanda değil birçok farklı zamanda adeta mekik dokuyan kahramanımız James Cole’yi (Bruce Willis) takip etmek de olayları mantık süzgecinden geçirmek de bir süre sonra imkansızlaşmaya başlıyor. 2035 yılında bulduğumuz insanlık 1996 yılında yayılan bir virüs nedeniyle türünün yüzde doksan dokuzunu kaybetmiş ve dünyayı terk etmek zorunda kalmıştır.
Eşsiz Bir Başyapıt
Fakat tekrar dünyada yaşamanın yollarını araştıran bilim insanları, mahkûmları 1996 yılına göndererek bir şeyler öğrenmeye çalışırlar. Elbette bu mahkûmlardan biri de James’dir. Lakin James’in yanlış zamana gitmesi, sebep ile sonucun birbirine karışması, hangi olayın daha önce ve hangisinin sonucunda olduğunun anlaşılamaması seyirciyi zorlayan etkenlerdendir. Tüm bunlar seyirci olarak bizlerin adeta beyin jimnastiği yapmasını sağlar. Anlamak için resmen saç baş yolduran, açık kapı bırakmayıp köşeye sıkıştıran ve böylelikle muhteşem bir deneyim yaşatan eşsiz bir başyapıt Twelve Monkeys, tam da bu sebeplerden dolayı.
Gilliam’ın ustalıkla yarattığı evrenlerden birine ev sahipliği yapan film, Marker ustanın şaheserinden esinlenmesi, akılları baştan alan kurgusu, Brad Pitt ile Bruce Willis gibi oyuncuların varlığı, karakter yaratımının benzersizliği ve elbette işaret ettiği kehanetlerle adını altın harflerle sinema tarihine yazdırır. Hayvanlara yapılan zulüm üzerinden ve dünyanın asıl sahiplerine daha doğrusu dünyaya zarar vermeyen türe de dikkat çekmesiyle benim nezdimde daha da anlamlanan bir yapım ayrıca. Yalnız, Gilliam’ın rengârenk, büyülü evreninin, hayal gücünün sınırlarını zorlayan masalsı atmosferinin sönük kalması açısından da zayıf olduğunu da eklemek gerek.